Bölüm 96💎

8.4K 720 585
                                    


Umut hep var.
Döngü nerede gerçekleşecek, çarklar ne zaman yuvalarına oturacak bilemeyiz; Bu yüzden yolun sonuna dek yürümeliyiz ya.

Sebepsiz Sebep;
İlk An*

Dilan'
 

Bölümdeyiz      💎

Güzel bir akşamın henüz sonuna gelmeden, sona geldiğimizi düşündüm. Çünkü bu sessizliğe yük olan bakışlar hayrın alameti değildi.
Elimdeki kaşığı yavaşça tabağıma bıraktığımda sessizliğin ortasına büyük bir gürüldü gibi düştü hareketim. Sanki tüm bu düzenin asi yönü bendim, tek dikkat çekeni de.

Tuğrul; onu en son ne zaman böyle gördüğümü hatırlamıyorum, ben onu her zaman hep çok mutlu haliyle hatırlardım. Fakat şu an, boşluğa kilitlenen öfkeli bakışı giderek derinleşiyordu. Nitekim zaman zaman şakasını yaptığı konunun gerçek olması onu öfkelendirmiş olacak, şaşırtmış da. Aklından neler geçiyor, ne hissediyor bilmek isterdim, her detayını.

Boğazına bir sancı takar gibi yutkunduğunu gördüm, suyuna uzandı "Ne dedin sen?" Titreyen parmakları bu hususta sanıyorum ki fazla tedirgindi. Sözlerimdeki merak, konduramamak, algılarını açmaya çalışmak... Bunca vakit ondan gizlediğimizi öğrenmesi hiç iyi olmayacaktı. Sahi, Dilan' da bunu ilk defa öğrenmiş gibi yapamaz mıydı? Bu sebeple ona döndüm ama eminim böyle bir anda kimsenin aklına gelmezdi.

Tuğrul suyunu içmedi, çünkü bunu yapmak yerine masadaki sessiz bakışları taramaya koyulmuştu. Daha fenası, gördükleri onu tehlikeli biçimde şaşırttı "Bir ben mi bilmiyorum lan?" Azat' a döndü, masanın bir ucuna. "Lan senin benim ablamla ne işin var?"

Yutkundum.
Gözlerimi kapattım, çünkü Azat' da öfkeli bir adamdı ve ben şu an, bu masada onun tepkisinden çok korkuyordum.
Sessizlik, o ufak ama sert soluklar...
Cevap gelmeyince merak ettim. Sena, Azat' la yüz yüze duruyordu ve muhtemelen aynı zamanda susması için masanın altından Azat' ı tutuyordu. Azat' ın öfkesi Sena' ya bakarken bile diriydi, nasıl olur da bu gece bu masadan sağ kalkarız bilemedim.

"Siz benimle taşak mı geçiyorsunuz!" Hoş bir kelime değildi, yüzümü ekşitirken Serdar' ın boğuk ve bir o kadar da tok sesini duydum. "Yavaş." Yalnız, sade, sakin duruşunun aksine onun dilinde kaba bir uyarıydı. Yerini buldu. Tuğrul böyle konuşmadığı sürece daima haklıydı ama şimdi masada biz, Dilan ve Sena varken kullandığı kelime hoş durmuyordu.

Emir, bakışları arasında en sakin olanımızdı, "Oğlum sakin ol, bu akşam söylenecekti." Sesini duyduğumuzda ona ilk dönen ben oldum. Tuğrul bu akşam kimi dinlerdi, veyahut birini dinler miydi eminliğim yoktu ama umuyorum ki biri onun yoluna ışık olurdu. Gerçi, harlayıp "Hepiniz biliyormuşsunuz!" Diye yükselmesine bakarsak bu pek mümkün değildi.

Elini Sena' ya hesap sorar gibi uzattı "Sen ne ara elin herifime güvendin de yüzüme baka baka sustun, yalan söyledin bana!" Olaya Tuğrul' un açısından bakarsak, ki ne yazık ki bunu ilk defa yapıyorum; haklıydı. Tuğrul sıkça espri yapan bir çocuktu, kelimelerinin gerçekliğe kavuşması ve bu ardınca yapılması ona dokunmuş olmalıydı.

Bu defa ona öfkesini yutan Azat' a döndü. "Senin hiç mi, karşıma çıkacak cesaretin yoktu? Çıkıp diyemedin mi ben ablanı seviyorum? Adamım diye geziyorsun bir de, bu kadar mı senin ada-" sesini git gide yükseltmiş, ardından ayaklanmıştı ama cümlesi gür bir "Lan bana bak!" Deyişin gölgesinde kalınca tama etmeden ilerledi.

Sena Azat' ı sıkıca tuttu, "Azat!" Bu onu durdurmaya yetmişti ama Tuğrul arkasında bizi bırakıp elini havaya savurarak ilerledi, "Kesin lan! Hepiniz beni sikmişsiniz sokayım sizin samimiyetinize."

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin