Bölüm 89💎 Part2

15.6K 951 735
                                    


Siz uyurken biz geldik, günaydın💐

Sınır 500 Yorum 700 Oy

Keyifle okuyun

💎

Oradaydı.

Merdivenin son basamağında, benden metrelerce ötede, üst katın ilk girişinde. Uykudan ötürü ağırlaşan gözlerimi ağır ağır açıp kaparken onu görmüştüm. Oturduğu yerde siyah gömleğinin kollarını yukarıya doğru katlamış, çehresi asık bir ifadeyle bana bakıyordu. Belli ki oradan hiç kalkmamış, hatta ifadesini bile bozmamıştı. Ben ise saatlerdir dönüp durmak yerine tüm yorgunluğumla tabiri caizse ölü gibi uyumuştum.

Dengesiz bir saatte uyuduğumdan mı bilmiyorum ama kendimi değişik hissediyordum. Elimi zorla kaldırıp alnıma götürürken bir yandan yatakta sırt üstü döndüm. Uyurken yorulmuş, tutulan yerlerim daha da sızlamış, yetmezmiş gibi hiç dinlenmeden saatlerce yürümüş gibiydim. İşaret parmağımın arkasıyla gözümü ovuşturdum, belimi biraz hareketlendirsem sanki kemiklerim çatırdayıp beni rahatlatacaktı. Pek iyi değildim, neyse ki vücudum sıcak ve rahattı.

Sağ bacağımı pembe pikenin altından yukarıya doğru büktüm, sonra yavaşça diğerini. Elim belime gidince onun olduğu yerde bir hareketlilik hissetmiştim, bu tavanı izlerken gözlerimi kapatmama sebep oldu.
"İyi misin? Bir yerin mi ağrıyor?" Sesi epey sakindi, baksam hemen baş ucumda kocaman bir adam görecektim. Görmek istemediğimden ellerimi yüzümü sıvazlayarak kendimi ifade ettim.
Hiçbir sorun yoktu, ben sadece yalnız kalmak istiyordum. Ona karşı olan hislerim beni burada bağnaz bir şekilde tutuyor, yıpratıyor ve acıtıyordu.

Ellerim, hiç geçmiyor.

Soluma dönünce anlar sandım, yani umudum bu yöndeydi ki derin bir soluğun ardından belimi örtüp uzaklaştığını hissettim.

Birkaç dakika sürmüştü, yatmaktan ağıran bedenim bu defa kalkmak için hareketlenirken ondan bir hamle istemiyordum. Yavaşça kalktım ve ihtiyar hareketlerle koltuğun en kenarında kendime yer edindim. Görünürde yoktu, benim de yorgun gözlerim salonun sonuna doğru kurulu büyük masanın bacağına ilişti.
Bacağımın yanı acıyor, omuzlarım sanki bir yükü sırtlamış gibi ağrıyor ve parmaklarım; tüm sızım parmaklarımda yeniden, yeniden ve yeniden toparlanıyordu. Kalbim her attığında sanki canımın en ucu da aynı böyle sızlıyordu. Uyuduğumda geçer sandığım ne varsa birkaç kata ulaşıp yüreğime çöreklenmişti.

Gözlerim daldı, iyice kıstım. Burada ne işim vardı? Çekip gitsem ya. Kendimi ifade etmek zorunda kalmadığım dik bir yokuşun kıyısında olsam, sonra rüzgar esse saçlarıma, oradan ruhuma.
Benim bu pervasız duruşumun kimsenin faydasına olmadığını biliyordum, yok olmak isteyişim buna mıydı bilmem; fakat istiyordum.

Nereden geldiğini dalgınlığım sebebiyle anlayamadım ama yanıma oturup elini sırtıma koyunca irkildim.
"Şş, yavrum." Yaklaşmak istediğinin farkındaydım oysa ben buna çok fazla uzaktım, içimin kaçmakla ilgili telaşlı bir isteği vardı. Defalarca yenilenen düzenden sıkılmıştım kırıklarım artık toparlanmıyordu.

"Ben sana yenisini alacağım zaten." Dediği vakit benim için ne dediğinin bir önemi yoktu. Telefonunu kucağıma bırakarak devam etti "Şimdilik benimkini almak ister misin?" İstemem, hiçbir şey.
Ben tavırsız kalınca devam etti "Çizgi film açayım mı sana?" Hayır, "Televizyondan açayım mı?" Sadece kendi kendime kalmak istiyordum, çünkü bu durgun bakışlarımın yorgunluğu bir türlü geçmiyordu.

Benimle ilgilenmesini istemiyordum, kimsenin.
Ne kokusu gelsin, ne bedeni nahoş bir ihtiyaçla bana tutulsun.

Cebinden bir şey çıkarttı, telefonunun heme yanına koydu. "Tamam, belki müzik dinlersin kulaklık da burada." Hayır, yalnızca uzun bir sessizlik istiyordum. Karanlık bir oda, çıt sesi dahi olmadan sonsuz kadar yıl.

Hazan Vakti ■ ASKERİ KURGUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin