Sahi yaşamak neydi? İnsan yaşamak için doğmazmıydı? Peki ben neden yaşamadan öldüğümü hissediyordum? Yine kırıp, parçalayıp gitmişti. Kollarımı o kadar sıkmıştı ki, parmak izleri çıkmıştı tenimde. Canım çok yanıyordu. Aynanın karşısında lanet olası barmaklarinin izlerini kapatmaya çalışıyordum. Onunla yollarımız kesiştiğinden bu yana ağlamadığım bir gün yoktu, ne yapar eder günün sonunda hep beni üzmeyi, kırmayı başarıyordu. İntihar etsem ne olurdu acaba? Hayır aciz değildim, canıma asla kıymayacaktım. O dalgaysa ben kaya olurdum. Bu sondu bir daha kendimi ezdirmeyecektim, susmayacaktım. Onun için son ağlayışımdı. Hem başaka kadınlarla gününü gün ediyor, hem bana bağırıyordu. Neden Allahım neden onu benim hayatıma getirdin ki? O kadar ihtiyacım vardı ki Anneme sarılıp ağlamaya. Yaşlarımı sildim telefonu elime alarak Annemi aradım, hemen açmıştı
- Annem nasılsın" diye konuşmaya başlamıştım, sesimi toparlamaya çalışıyordum ağladığımı anlamasın diye
- İyiyim güzel kızım, sen nasılsın ? Səsin neden öyle geliyor? Birşeymi oldu?
- İyiyim anne seni özledim sadece
- Oy kuzum kurban olurum ben sana bende seni çok özledim" tam ağzımı açıp konuşacakken avludan Şaziye annenin bağırmasıyla durdum 'Arslanım bu ne hal? Ne oldu sana' diğe bağırmıştı, anneme hitaben hızla konuştum
- Annem ben seni sonra arayacağım" cevap vermesini beklemeden telefonu kapatmıştım aşağıya inmiştim hızla ne olmuştu acaba. Avluya indiğimde Arslanın yüzünün bir çok hissesini morarmış, başını sargıyla, kömleyini kanlar içerisinde görmemle duraksadım, Baranla Devrem avludakı sandalyeye oturmak için Arslana yardım ediyorlardı. Şaziye anne ağlayarak konuşuyordu
- Oğlum kurban olurum söyle ne bu halin? Noldu sana " Arslanın gür sesi gitmiş zorlukla konuşuyordu
- Küçük kaza yaptım anne sadece, enişelenmene gerek yok" yanına gitmek istiyordum, ayaklarım yürümüyordu sanki. Yine konuşmaya başlamıştı Devremle Barana hitaben
- Beni odama çıkarın. Uyumak istiyorum" Baranla Devrem kollarından tutarak kaldırmış, bana doğru geliyorlardı, kısa an Arslanla göz göze gelmiştim, gözlerinde yorgunlukla yanaşı pişmanlıkta görmüştüm. Ama asla onu affetmeyecektim, bu gün yaptığı zorbalıktan sonra iyice düşmüştü gözümden. Anlamıyordum onu bir yandan beni düşünüyormuş gibi yaıyordu diğer yandan kırıp döküyordu. Artık aklımı karıştırmasına izin vermeyecektim. Ne kadar iyisinin diye sormak istesemde bana yaptıklarını hatırlayınca sormaya dilim varmıyordu. Beni açılarla bırakıp gitmişti odada, hem fiziksel hem psikolojik şiddet uygulanmıştı. Hayır o asla affetmeyeceğim. Yaptıklarını unutmam mümkün değil. Yanımdan geçip gitmiştiler. Bense öylece durmuştum. Şaziye anne yanıma yaklaşarak, ağlamaktan kısılan sesiyle konuşmuştu.
- Kızım kocanın yanına git, birşeye ihtiyacı olur sen yanında ol. Ev işlerini düşünme sen kocanla ilgilen. " bir bu eksikti. Ben onun yüzünü bile görmek istemiyordum. Mecburen kafamı salladım, yukarı çıkmaya başlamıştım. Odanın kapısına geldiğimde Devremle Baran odadan çıkıyorlardı. Devrem bana hitaben konuşmuştu
- Yenge annem endişelenmesin diye avluda söylemedik. Abimi kaza yerinden hastaneye götürmüştük, doktorlar abimin sağ kolunda kısa süreliğine hasar oluştuğunu, bu sebepten sağ kolunu bir süre hareket ettiremeyeceğini söylediler. O yüzden bir süre şirketteki isleride biz yapacağız. Abimin kolu düzelene kadar evde kalacak. Yardım edersin dimi yenge abime?" Ben ondan uzak durmak isterken herşey aksi oluyordu. Yapacak birşey yoktu, kolu düzelene kadar yardım edecektim. Hem ben vicdansiz biri değildim, Devrem söylemesine yardım ederdim. Kısaca başımı evet anlamında sallamıştım. Onlarsa beklemeden aşağıya inmiştiler. Nefesimi içime çekip, serbest bıraktıktan sonra odaya girmiştim. Yatakta uzanmış tavanı izliyordu. Kapıyı kapatarak kanape geçip oturdum. Ona bakmamaya dikkat ediyorum. Telefonumu elime alarak bakmaya başladım. Onun sesini duyunca durdum, başımı kaldırmadan dinledim
- Hira bugün sinirle yaptığım şeyler için beni affet. Sinirlenince konturolümü kaybediyorum. Seni incittim. Ama sende beni dinlemedin. Dinleseydin anlardın, ben asla öyle aşağılık hareket yapmam, evet sevmiyorum seni ama asla gururunu incitecek birşey yapmam,asla başka kadın olamaz hayatımda sen olduğun sürece. Sesini duyduğun kadın benim hem asistanım hem üniversiteden arkadaşım. Şirkete işler uzun sürdüğünden bişey yemeye fırsatım olmamıştı. Sinemin kocasının işi çıktığından biraz geç gelib alacaktı o yüzden yanıma gelmişti, Hiçbirşey yemediğimi görünce yemek söylemişti. Tüm olay bundan ibaret, sen dinlemeden yanlış anladın beni." Sakince konuşmasını bitirmesini beklemiştim. Of herşeyi yanlış anlamıştım. Neden dinlememiştimki. O kadarda ağlayıp kendimi üzmüştüm. Hafifçe kafamı sallamıştım
- Anladım. Hem sende beni dinlememiştin, ödeşmiş olduk işte" Başımı kaldırmıştım. Siyahlarına bakıyordum. Biran dudaklarının kıvrıldığını görmüştüm.
- Açmısın? Yemek getireyim mi?" Diye sormuştum.
- Hayır, seninle konuşmak istiyorum" biran duraksadım ne konuşacakti acaba , bekletmeden konuştum
- Buyur seni dinliyorum" gülümsemişti
- Öyle değil bir- birimizi tanımak için." Ne konuşulurdu ki şimdi? O yüzden onun konuşmasını beklemiştim.
-Anlaşıldı ilk ben başlayayım konuşmaya" rahatlamıştım, sakince dinlemeye başlamıştım
- Önce gel yanımda otur, öyle konuşmaya başlayalım. Vaktimiz bol." Eliyle yatağın diğer yanını vurarak konuşmuştu. Biraz durduktan sonra dediğini yapmıştım bende onun yanına uzanmıştım. Onu dinlemeye başlamıştım. Çünki bende onu tanımak istiyorum, neleri seviyoru, neden hoşlanmıyor bilmek istiyordum. Sesini duymamla bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerime bakarak konuşuyordu
- Öncelikle 30 yaşındayım. İstanbulda mimarlık okumuşum. Boyum 1.87." Evet benden cok uzundu 1.65 boyumla yanında cüce kalıyordum. Başım nerdeyse çenesine değiyordu. Durmuştu Merakla ona bakıyordum
- Aklıma birşey gelmiyor sen sorsana
- Tamam, doğum günün ne zaman" birden ağzımdan çıkmıştı, beni çok bekletmeden konuşmaya başlamıştı
- 20 Mayıs, senin?" Şaşkınlıkla konuşmuştum
- Benimkide 21 Mayıs. 1 gün fark var aramızda." Gülümsemişti
- Desene beraber yeni yaşa gireceğimizi. Sahi sen kaç yaşındasın?
- 25." Böylece konuşmuştuk, nelerden hoşlandığımızı, herşeyi konuşmuştuk. Akşamın geldiğini bile midemizden aynı anda gelen gurlama sayesinde anlamıştık. Bir birimize bakarak yüksek sesle gülmüştük. İkimizde çok acıkmıştık. Sofraya inmek istememişti, o yüzden yemeğini odaya getirecektim.
- Bekle ben hemen yemeklerimizi getiriyorum" Diyerek odadan çıkmıştım. Kalbim dayanacak gibi atıyordu. Nedenini bilmiyordum ama onunla konuşmak beni rahatlamıştı. Sert kalıbının altında komik bir adan yatıyordu. Bu bir kaç saat o kadar güzel geçmiştiki, biran bitmesini istememiştim. Düşüncelerimle birlikte mutfağa inmiştim sofrayı kurmaya hazırlanıyorlardı. Hemen hepsine selam vererek. Tabak çıkarıp çorba koymuştum. Yukarı çıkıyordum ki Şaziye annenin bana yaklaşmasıyla durdum
- Kızım Arslan iyimi?
- Evet anne, yemek götürüyorum bende
- İyi kızım tamam götür sen" Şaziye annede uzaklaşarak yukarı çıktım, kapıyı açarak odaya girdim. Arslan yataktan kalkmaya çalışıyordu, ama yapamıyordu. Dişlerini sıkıyordu, dudaklarından kısık inleme dökülmüştü canı yanıyordu. Yemeyi sehpanın üzerine koyarak, ona doğru hızlı addımlarla gittim kolundan ve belinden tutarak yardım etmeye calıştım. Ellerimin dokunuşuyla önce ellerime sonra gözlerime bakmıştı. Utansamda elimi çekmemiştim
- Yardım etmek istemiştim" diye konuştum, yine gülümsemişti
- Teşekkür ederim" yardımımla kalkmıştı kolundan tutarak bir Elimle belinə sarılmıştım, çok yakındık. Burnunu saçlarıma sürtmüş, kokusunu içine çekiyordu " çok güzel kokuyor, aklımı yitireceğim" diye mırıldanmıştı. Banamı demişti? Heyecanlanmıştım, beden ısım artıyordu sanki. Birden boğazını temizleyerek benden uzaklaşmaya calışmıştı.
- Tesekkur ederim. Kendim otururum koltuga" benden ayrılmasıyla boşluğa düşmüş gibi olsamda, kendimi toplayarak tamam anlamında başımı sallamıştım. Koltukta oturmuştu bense yanında oturmuş, çorbasını içirmeye çalışıyordum, malum sağ kolu calışmadığından yemeğini normal yiyemiyordu. Bir kaşık alıb dudaklarına uzatacakken konuşmasıyla durdum
- Senin yemeğin nerde?
- Sen yedikten sonra aşağıda yiyeceyim" başını hayır anlamında sallayarak
- Hayır olmaz öyle şey. Bir kaşık kendi ağzına, bir kaşık benim ağzıma ver. İkimizde yiyelim." Karşı gelmeye calışsamda inadiyla baş edemeyerek pes etmiştim. Çorbadan bir kaşık yedikten sonra, onada bir kaşık vermiştim, kaşığı resmen yalıyordu, bu hali beni güldürmüştü, kaşığı zorlukla ağzından alarak gülerek konuşmuştum.
- Bu kadar açıktığını bilsem, daha önce getirirdim yemeğini." Arslanda gülmüştü
- Hayır ben aslında çorba sevmem, ama bu kaşıktakı çorpa kadar güzel yemek yememiştim daha önce." Yüzüm yanıyordu, kızarmıştım kesin. Hiçbirşey diyememiştim. Çok geçmeden çorbanı bitirmiştik. Arslana yardım ederek yatağa uzandırmıştım. Şimdise mutfaktaydım. Bu gün yaşadıklarımı düşünüyorum. Daha sabah ağlamaktan gözlerim kıpkırmızıydı, şimdi sırıtıyordum. Düşüncelerimden Şaziye annenin sesi ayırmıştı beni
- Güzel kızım Noldu neden gülüyorsun? " ay yakalanmıştım, kekeleyerek konuşmaya çalışmıştım
- Hiç anne komik birşey hatırladım da o yüzden" gülmüştü
- Deli kız" Diyerek gitmişti, bende başka birine rezil olmadan hemen odaya çıkmıştım Arslan uyuyordu. Banyoya geçerek işlerimi hall etmiştim. Bende Arslanın yanına uzanarak huzurla gözlerimi kapatmıştım. Umarım hep böyle olurdu aramız. Kavga etmekten, ağlamaktan bıkmıştım çünki..Arslan Demir Öztürk
Çok huzurluydum, hayatımda hiç bu kadar huzurlu olduğumu hatırlamıyorum. Kazadan sonra sağ kolumun bir süre çalişmayacağını söylemişti doktorlar. Üzülmüştüm, şimdiyse böyle olmasına sevinecektim. Hirayla aramızdaki uçurumları azda olsa yıktığımızı düşünüyordum. Artık söz vermiştim onu üzmeyecektim. Kız Kardeşime olan sinirimi asla ondan çıkarmayacaktım. Bu hikayede bir masum vardı oda Hiraydı. Tanıştığımızdan bu yana onu hep üzmüştüm. Hepsi sinirim yüzündendi. Bu gün beni dinlemişti. Şaşırmıştım çünki yine dinlemez sanmıştım. Ama Hiraydı o. Fazlasıyla gülmüştük. O kadar güzel vakit geçirmiştikki içimden hep böyle kalmayı dilemiştim. Bana yataktan kalkmakta yardım etmişti. Elleri tenime değmişti, bedenimden ürperti geçmişti sanki? Etkileniyormuydum? Hayır 3 günde nasıl etkileneyim açlıktan böyle oldu kesin. Saçlarının kokusu beni delirdiyordu. İnsafsız çok güzel kokuyordu. Bana çorba getirmişti, oysa çorba içmezdimki ben. Ama onu geri yollamamak adına hiçbirşey dememiştim. El mecbur yiyecektim. Bana yedirmek için hazrılanıyordu. Ama kendinin yemeğini getirmemişti.
- Senin yemeğin nerde? Diye sordum
- Sen yedikten sonra aşağıda yiyeceyim" demişti
- Hayır olmaz öyle şey. Bir kaşık kendi ağzına, bir kaşık benim ağzıma ver. İkimizde yiyelim." Başta karşı gelmişti ama kararımdan dönmemiştim. Bir kaşık kendi yedikten sonra banada bir kasık uzatmıştı, dudakları değdiği kaşığı. Kaşıktakı çorbayı içmiştim, ama kaşığı resmen sömürüyordum. Kendimi kaybetmiştim sanki. Dudaklarını dudaklarımda hiss etmiştim biran. Öyle güzel hissti ki. Hemen kendime geldim kaşığın zorlukla ağzımdan cekilmesiyle yaptığım şey için utanmıştım ne düşünüyordum sapık gibi. Ne oluyordu bana anlamıyordum. Çok geçmeden bitirmiştik. Yine aynı yakınlıkla beni yatağa geçirmişti. Böyle kalmayı istemiştim nedensizce. Düşüncemin farkına vardıktan sonra lanet ederek gözlerimi kapatmıştım. Hira aşağıya inmişti. Sabah uykumdan kalkmıştım. Karnımın üzerinde hafif ağırlık vardı. Baktığımda Hiranın ince eliydi. Sağ elimle elini tutmak istedim. Kıpırdatamamıştım içimden küfür savurarak yüzünü izlemeye başladım. Minnacık burunumu vardı, öpmek istiyordum, acaba uyanırmıydı? Off ben ne diyorum ne öpmesi, kaza kolumu diyil kafamı felç yapmıştı sanki. Gözlerini açmıştı. Bir-birimize bakıyorduk. Kendimi elalarının derinliğinde kaybetmeden gülümseyerek konuşmuştum
- Günaydın" ne çok gülümsüyordum dünden beri, Allahım aklıma mukayyet ol, onunda güzel, hafif dolgun dudakları kıvrılmıştı
- Sanada Günaydın. Hadi sana yardım edeyim banyo kapısına kadar. İceride zorlanırsan seslenmen yeter gelirim.- Teşekkür ederim Hira, gerçekten teşekkür ederim" başka birşey diyememiştim, utanıyordum ben Hirayı ne kadar inçitmiştim oysa hiçbirşey olmamış gibi bana yardım ediyordu. Gecelikden açık kalan kollarına gitmişti gözüm. Allah beni kahretsin morarmıştı benim yüzümden, Allah bilir o sinirle canını nasıl yakmıştım. Hira bana seslenmişti
- Arslan hadi gel" bekletmeden elinden tutmuştum, saçlarının kokusu burnuma vuruyordu, ama aklım hala kolundaydı. Zarif elleriyle belimden tutmuş banyoya gidiyorduk. Banyo kapısında bir anlık cesaretle eğilerek kolunun morarmış yerinden öpmüştüm. Tepkisini beklemeden banyoya girmiştim. Ne yaptığımın yeni yeni farkına varmıştım. Of ne yapmıştım. Şimdi yüzüne nasıl bakacaktım? Ya iğrenirse? Neden birden yapıyordun ki geri zekalı? Kız senden Nefret ediyor neden kafam almıyor neden?kesin yine yüzüme bakmayacaktı. Yine herşeyi berbat etmiştim. Düşüncelerimden kurtulmak için soğuk suyun altına girmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim
RomanceHira Şahin ve Arslan Demir Öztürk'ün inişli-çıkışlı aşk hikayesine hoş geldiniz.. Hirayla Arslan birlikte kalmayı başaracaklar mı? Ve seni, benim hayatıma uğratan kaderin de vardır bir bildiği.. Berdelle evlendiler, sizce nefret aşka dönüşe bilecekm...