"Ben şeyi sorucaktım. Üzerinde ay yıldız olan bir Fenerbahçe'li bileklik kaybettin mi?"
"Kaybettimde, senin nereden haberin var?" Sesim sorgular bir tınıda çıkmıştı.
"Ya benim valizin kulpuna takılmış. İndirirken büyük ihtimalle."
Göremeyeceğini bilsemde kafa salladım.
"Anladım." diye mırıldandım. "Benim için önemlide kargolasan falan olur mu?"
"Ben, haftaya hazırlık maçından sonra annemlerin yanına geleceğim, gelince veririm. Olur mu? Yani kargoyla kaybolur falan, birde önemli dedin ya ondan."
"Olur, olur. Çok sağ ol gerçekten."
Baş parmağım ve işaret parmağımda burun kemerimi sıktım. Migrenim tutmuştu.
"Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz." dedim ve aramayı sonlandırdım.
Telefonumu cebime attım. Gözlerimi kapattığımda hâlâ burun kemerim parmaklarımın arasındaydı.
"Ne olmuş?" diye soran Halit abiyi gözlerimi açmadan cevapladım.
"Bilekliği bulmuş, Albay'ın oğlu. Dün onu havaalanına bırakmıştım, valizinin kulbuna takılmış indirirken."
Onaylayan mırıltılar duyulurken Metehan "Abla, migrenin mi tuttu?" diye sordu.
Kafamı sallayarak onayladım. Oturduğum yerden kalkarak "Afiyet olsun size." dedim.
Cevaplamalarını beklemeden uzaklaştım.
Odama geldiğimde ağrı kesici içmiştim.
Odamdan geri çıkarak atış alanına doğru adımladım.
Kafamı dağıtmam gerekiyordu ama neden kafamın karışık olduğunu bilmiyordum.
Ya n'oluyordu bana?
Beyin hücrelerim mi ölüyor? Anlamıyorum ki.
Belimdeki kılıfında duran silahımı çıkartıp hedef kağıdına üç el ateş ettim.
Biri 10'a, biri 12'ye biride 3'e denk gel-
Bir saniye 3 ne lan?
"Üç ne amına koyayım bakmadan mı atmışım." diye homurdandım.
"Abla birde keskin nişancı olacaksın, üç ne yani?" diyen Ozan'ın sesiyle elimi anlıma vurarak silahımı kılıfına taktım.
"Sen ne ara geldin lan dümbül?"
"Ayıp oluyor komutanım," diyen Metehan'la şakaklarımı ovuşturdum.
"Lan bir rahat bırakın amına koyayım! Her hangi bir yere gidiyorum beş saniye sonra bir bakmışım Ozan ve Metehan!" Sitemle kurduğum cümlelerin ardından Metehan elini kalbine attı ve "Al gırdın gırdın!" dedi.
Ozan "Niye öyle diyorsunuz hanımefendi alındım gücendim!" derken "Geri zekâlılar..." diye mırıldandım.
Doğrudan atış alanından çıkarken ayrılmaz ikili peşimden geliyordu.
Kırkıncı "Abla nereye?" sorusunu "Cehennemin dibine!" diye yanıtladığımda sesim biraz yüksek çıkmış olmalıki koridordaki birkaç askerin bakışları bize dönmüştü.
Yine aynı soruyu sorucaklarını anlayınca "İkindi namazını kılacağım." dedim bıkkınlıkla.
Peşimde dolaşıyorlar diye kızıyorum ama birgün peşimden gelmezlerse mahvolurum diye TikTok çekmeme az kalmıştı gerçektende.
Onları atlattıktan sonra namazımı kılmıştım.
Mesai bitişine yaklaşırken birkaç evrak işini halledip askeriyeden çıktım.
Eve gitmeden önce fırına uğradım.
"Bir tane ekmek." derken cebimden parayı çıkarmıştım.
Yanlış hatırlamıyorsam adı Cem olan 25'lerindeki çocuk "Nasılsın?" diye sormuştu.
Kaşlarım çatılırken "İyiyim?" dedim sorarcasına.
"İyi, ben de iyiyim." dedi rahatça.
Kaşlarım hâlâ çatıkken "Öylesine sormuştum ya." dedi.
Kafa salladım.
"Adın neydi senin bu arada?" diye sorduğunda ekmeğin ücretini ödedim.
"Sana ne ablacığım?"
Ekmeği aldığımda "Sordum sadece ya ne bu terslemeler? Ayrıca ablacığım yerine Cem diyebilirsin." demişti rahatça. Sırıtıyordu birde, pezevenk
Ekmek poşetini alıp çıkıyordumki durdum ve "Ha bu arada, çocuklarla ilgilenmiyorum ablacığım. Boşuna hayal kurma." dedim sakince.
Fırından çıktığımda "Amına koduğumun puştu," diye homurdandım.
Apartmanın önüne geldiğimde anahtarımla kapıyı açtım.
Sakin adımlarla merdivenlerden çıkarken kapı açılma sesiyle eve ışınlanmaya çalışarak hızla çıkıyordumki 4. kata adım atacağım sırada 3. kat mobesesi Şükran Teyze "Eylül!" diye seslenmişti.
"Efendim Şükran Teyze?" dedim soğuk sesimle.
"Kız, bu fırıncının oğluyla aranızda ne var?"
Ya sen ne ara gördünde benim eve giriş saniyemi hesapladın?
"Aramızda bir şey yok Şükran Teyze."
"Hı, hı kesin yoktur." derken bu sefer 4. katın kapısı açılmıştı.
Ben 5. katta oturuyordum ve 4. ile 3. katlardan geçerken şu ikiliyle karşılaşmamak için elimden geleni yapıyordum.
Şükran ve Şahika Teyzeler...
Mobese kameranın tanımı olmalıydılar.
"Kız Şükran! Bu Eylül'ün sevgili varmış ya!" diye yüksek bir giriş yaptı Şahika Teyze.
Eee, ben buradayım Şahika Teyze.
"Kimmiş kız?" diye sordu Şükran Teyze.
"Topçu mu neymiş, adı Savaş mı ne?"
Baş parmağım ve işaret parmağımla burnumu sıkarken derin bir nefes verdim.
"İyi akşamlar size." dedim otoriter bir sesle.
Merdivenlere çıkarken Şahika Teyzenin "Hihh, terbiyesiz. Anan hiç mi terbiye vermedi sana?" demesi nokta atışı olmuştu.
Bir hışımla arkama döndüğümde "Vermedi tamam mı? Terbiye falan vermedi kimse! Ben kimseden terbiye öğrenecekte değilim! Ben kime saygılı davranıp davranmayacağımı biliyorum." dedim. Sesim biraz yüksek çıkmıştı sanırım...
Sinirle çelik kapının önüne geldiğimde anahtarımla kapıyı açtım.
Anahtarı vestiyerin üzerindeki kaseye bıraktım.
Postallarımı çıkartıp kenara bıraktığımda salona doğru adımladım.
1+1 normal bir evdi.
Kendimi koltuğa bıraktım.
Evdeki tek ses saatin tıkırtısıydı.
Sadece saatin sesinin duyulduğu sessizlikleri sevmiyordum.
Fazla yalnız gibi oluyordu.
Öyleydi de zaten...
Selamlarrrrr
Nasılsınızzz?
Kitap hangi şarkının vibe'nı veriyor sizce?
Kendinize iyi bakınnn
Ben kaçanziii
Gökyüzünde yıldızlarınız eksik olmasın...
🌊💫
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
HumorSavaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içerir! [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşla alakası bulunmama...