6. Bölüm "Gün Doğumu"

814 41 42
                                    

Güneş yavaş yavaş ortaya çıkarken elimdeki bitmiş sigarayı küllüğe bastırdım.

Saatin 5 olması lazımdı.

İzin günümdü.

Dün akşam ilk maçı vardı. İlk 11 başlamasa da sonradan oyuna dahil olmuştu. Hazırlık maçıydı zaten.

28 numara...

Ya iç ses kendine gel!

Ay ne var be?

Bok var iç ses!

Az sakin ya! Salim abiye diyorsun sakin ol diye kendin ondan da betersin.

Sağ elimle yüzümü sıvazladım. 

Nedensizce fazla kötüydüm. Kendimi iğrenç hissediyordum ama kendi içimde yaşıyordum bunu.

Dışarıdan görsen yine Keskin'dim ama içimde bir Eylül ağlıyordu.

Belki yetiştirme yurdunun kapısının önüne bırakıldığı için belkide Müdür denen o kadın tarafından bodruma kapatılan o kız çocuğuna ağlıyordu.

O karanlık bodrumda tek başıma kaç saat durmuştum acaba?

2?

3?

4?

16 saat...

Düşüncelerimden sıyrılmak için hızla oturduğum yerden kalktım.

Düşüncelerimden kaçamayacak olsam da kaçmaya çalışıyordum. Boşa bir debelenmeydi açıkçası.

Siyah bol bir şortla siyah bir tişört giydim.

Bacağımdaki kurşun izi gözüksede umursamadım.

Saçımı atkuyruğu toplayıp kulak üstü kulaklığımı taktım.

Şarkı listemi başlatırken silahımı belimdeki kılıfına yerleştirdim.

Telefonumu, cüzdanımı, anahtarlarımı cebime atıp spor ayakkabılarımı giydim. Birkaç saat boşboş yürürsem.belki kafam dağılırdı.

Kafamı dağıtmaya çalışıyordum.

Ve yine neden dağıldığını bilmeden.





***






Savaş'ın oturduğu masaya doğru sakince adımladım.

Karşısındaki sandalyeye oturduğumda "Selamunaleyküm." dedim.

"Aleykümselam." diyerek karşılık verdi.

"Çay? Kahve?" diye sorduğunda "Çay." dedim.

Elini kaldırarak garsonu çağırdı.

"Bize iki çay aslanım."

Garson çocuk deftere birkaç şey yazdı. Başını sallayarak uzaklaştı.

Cebinden çıkardığı minik kutuyla beraber "Bilekliğini vereyim geri. Kaybolmasın diye kutuya koymuştum." dedi.

Kutuyu alırken "Eyvallah, Savaş kardeşim." dedim sakince.

Güldü kısıkça.

"Kardeş deme lazım olur..." diye mırıldandı.

"Savaş," dedim. "Fazla Wattpad okuyorsun."

"Farkındayım." diye homurdandı. "Yüzüme vurmana gerek yok."

Minik bir kıkırtı kaçtı dudaklarımdan.

Garson çocuk çayları getirdiğinde "Afiyet olsun." dedi. Ve ekledi. "Abi bir fotoğraf çekilebilir miyiz?"

"Tabii aslanım." dedi Savaş.

Onlar fotoğraf çekilirken çayımdan bir yudum aldım.

Çay bir kültürdür ben çay kadınıyım.

Sen içersin içmezsin beni ilgilendirmez.

Çay, çay, çay, çay...

"Lan bir şey diyeceğim." dedim garson gittiğinde.

"He," dedi ve çayından bir yudum aldı.

"Ben seni hiç görmedim lan, maçlarda falan. Tamam 3 yıldır sakatlığından dolayı piyasada pek görülmemişsin falan ama ben seni 3 yıl öncesinde de görmedim. Gördüysemde hatırlamıyorum."

"Ya ben sakatlanmadan önce yedek kulübesinden pek kurtulamıyordum. Bir de saçımı sıfıra filan vurmuştum." Sesi sonlara doğru bir mırıltı hâline dönüşmüştü.

"Yedek Kulübesi Prensesi Savaş..." diye mırıldandım. Şimdi hatırlamıştım.

"Ya o lakap unutulmadı mı yaa?" diye mızmızlandı.

Güldüm. "Yok canım, unutulmadı."

"Niye ya?"

Omuz silktim. "Bilmem ki..."

"Neyse en azından, X yani eski adıyla Twitter'da ki Kaptan hesabı senin değil. Yani hesap beni baya yerin seksen kat altına gömmüştü."

"Şey," diye mırıldandım. Telefonumdan X'i açtığımda hesabımı gösterdim. "Bahsettiğin hesap bu mu?"

"Ya o sen miydin?" diye mırıldandı masumca.

"Lan valla kusura bakma, iyi taşşak geçmiştik seninle ama ilk 11'e seni sokmayan sen değildin yani. Takma kafana."

Biliyorum, biliyorum teselli etmeyi beceremiyorum.

Güldü.

"Ee senin işler güçler falan nasıl?"

"İyi, işte bildiğin gibi."

Kafa salladı.

Aramızda kısa sürelik bir sessizlik oluştu.

"En sevdiğin renk ne?" diye sordu.

"Sarı, lacivert." dedim, çayımdan bir yudum aldım. "Senin en sevdiğin renk ne?"

"Sarı, kırmızı. Bak bir ortak noktamız var ikimizde sarıyı seviyoruz."

Güldüm.

Dudaklarımda minik bir tebessüm kalırken o da  tebessüm etmişti.

Çaylarımızı içtikten sonra hesabı ödemek için garsonu çağırdım.

Cebimden cüzdanımı çıkardığımda o da cüzdanını çıkartmıştı.

"O kadar bilekliğimi getirmişsin, hesap benden." dedim, sol elimi dur der gibi havaya kaldırmıştım.

Savaş "Eylül, saçmalama." diye itiraz ederken ben garsondan hesap defterini almış hesabı ödemiştim bile.

Oturduğum yerden kalktığımda "Ya ama olmaz böyle." diye homurdanıyordu.

"Bir dahakine sen ödersin hesabı."

Güneş gözlüğümü taktığımda "Hadi görüşürüz, Allah'a emanet. Kendine iyi bak. Bilekliğimi getirdiğin içinde tekrardan teşekkürler." dedim.

"Görüşürüz, sende iyi bak kendine. Rica ederim."

Beraber kafeden çıktığımızda ben sağ tarafa doğru giderken o sol tarafa doğru gidiyordu.

Asker selamı verdiğimde  aynı şekilde karşılık verdi.

















Selamlarrrrr

Nasılsınızz

Sormak istediğiniz bir şey?

Kendinize iyi bakınnn

Ben kaçanziii

Gökyüzünde yıldızlarınız eksik olmasın...

🌊💫

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin