31. Bölüm "Rakı"

417 35 29
                                    

"Annanı sikim!"

Salıncağın bırakılmasıyla uçuruma doğru sallanmaya başlamıştım.

Açık bıraktığım saçlarım savrulurken "Kopmaz demi lan bu?" diye bağırdım.

"Yok kopmaz!" diye bağırdı görevli.

Bir süre sonra salıncak yavaşlarken görevli durdurmuş ve inmiştim.

Ayaklarım yere değdiği gibi Savaş belimden tutarken abim "Bu bir keresinde helikopterin piste inmesine bir, bir buçuk metre kala helikopterden düşmüştü." dedi.

Abim ve rezil anılarımı anlatma huyu.

"Evet, hatta bileğini incitmişti." dedi Ozan.

Salak mısınız bakışlarımla önüme döndüm.

Rize'yi geziyorduk.

Uçurumun kenarındaki salıncağa binmeyi ilk başta reddetsemde sonrasında gaza gelmiş ve binmiştim.

Barış'dan yükselen "Hay sikeyim!" bağırışıyla ona döndük.

Kuş sıçmıştı.

Kafasına kuş sıçmıştı.

Anırarak gülmemiz bittiğinde Barış "Gülmeniz bittiyse kafamda boku nasıl çıkaracağımızı söyler misiniz?" dedi somurtarak.

İlerdeki çeşmeyi göstererek "Çeşmede yıka kafanı." diye bir öneri sundum.

Mantıklı gelmiş olacak ki çeşmeye doğru adımladık.

Barış kafasını çeşmenin altına sokarak saçındaki boku temizlemeye çalışırken beceremediği için abim bildiğin çitileyerek kafasını yıkamıştı.

Birazda buna güldükten sonra Barış'ın babasının restoranına gitmek için tekrar yola çıkmıştık.

"Mənəm, mənəm türk, önümə gələn hürk,
Danışam min dilə, hər gün bir hilə,"

Çalan şarkıya eşlik ederken Asaf "Abla sen kaç dil biliyorsun?" diye sordu.

"İngilizce biliyorum, Azerbaycanca da biliyorum, çok olmasada Kırgızca biliyorum. Birde Arapça." dedim parmaklarımla sayararak.

"4 dil bilip makarna dışında yemek yapmayı bilmiyor," dedi abim.

"Pilav yapmayı da biliyorum." dedim ona minik bir bakış atıp yola geri dönerek.

Göz devirdi abim.

Bir süre sonra restoranta geldiğimizde arabayı park edip indik.

Bagajdaki şahısların inmesi için bagaj kapısını açarak Savaş'ın yanına ilerledim.

Anında elimi tutarken etrafa minik bir bakış attım.

Hep beraber içeri girdiğimizde Barış'la babası sarılmıştı.

Belözoğlu beni yurdun önüne bırakmasa baba kız olur muyduk yoksa düşmandan beter mi olurduk?

Düşünceler beynimi kurcalarken minik bir selamlaşma, hâl hatır sorma faslı gerçekleşmişti.

Masaya oturduğumuzda koyu bir sohbet dönerken Yüksel Amca "Kızım sen ne işle meşgulsün?" diye sordu.

"Askerim ben." dedim.

Gururlu bir tebessümle kafa salladı.

Hafif tebessüm ettim.

Seviyordum, asker olduğumu söylediğinde ki gururlu tebessümleri.


***



"Abla ben süreyim," diyen Kerem'i siklemeden  sürücü koltuğuna bindim.

Kafam ayıktı. Sarhoş değildim yani.

Ben arabayı çalıştırırken Metehan bagaja uğurlanmış Kerem Metehan'ın yerine arka koltukta yerini almıştı.

Diğerlerinin yerler aynıydı.

Abim ön koltukta yayılmış, Barış, Berkan ve Asaf kafayı bulmuştu.

Savaş hafif sarhoştu, Ozan bir iki bardak içmiş olsada yaklaşık 15 dakika önce kusmuştu. Metehan sarhoş olmadığını iddia etsede o da sarhoştu, hatta en son Ozan'ın omzunda sızmıştı.

Kerem ise... Hepimizin yerine tövbe ediyordu.

Arabayı sürerken ilerdeki çevirmeyle yavaşladım.

Ceza kol gibi girecek Keskin, hazır ol.

Durduğumda polis memuru "İyi akşamlar, ehliyet, ruhsat." dedi.

"İyi akşamlar," diyerek ehliyetle ruhsatı uzattım.



***



Dün gece kol gibi giren cezayla beraber Savaş'ın babaannesinin evine dönmüştük.

Şimdi ise bir saat önce gelmiş olan Albay ve Feyza Teyzeyle nişan günü ayarlıyorduk.

Uzun karar vermeye çalışmanın sonucunda 22 Aralık olarak karar vermiştik.

Sohbet devam ederken dizime yatan Savaş'ın saçlarıyla oynuyordum.

Mutluydum.

En çok da Savaş'ı tanıdığım için mutluydum.



***



Sınır dolmadan bölüm attım

Neyse oy atın lütfen

yazrbirathena

Gökyüzünde yıldızlarınız eksik olmasın...

🦋

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin