2 hafta...
2 hafta olmuştu Savaş'ı görmeyeli.
Bu gidişle daha da uzayacaktı bu süre.
Özlemiştim.
Çok özlemiştim.
Düşüncelerimi bir kenara bırakarak elimdeki konserveden bir kaşık daha aldım.
"Bu gece buradayız beyler," dedi Salim abi. "Yarın üçüncü teslimat burada gerçekleşecek. Bizim görevimiz ise gerçekleşmesini engellemek. Unutmayın Maho'yu canlı almamız lazım."
Ard arda teslimatlar gerçekleştirerek kafamızı karıştırmaya çalışıyorlardı. Birkaç gün aralıklarla, çok farklı yerlerde, farklı adamlarla, aynı teslimatlar.
İlki sınırdaki Akçabat köyünün yakınında bir arazide, ikincisi sınırdan biraz ileride bir harabede. İkisinide engellemiştik. Başaramamışlardı fakat diğer kanı bozuklar başardıklarını sanıyorlardı.
Plan ise başardığını sanması fakat kurdun pençesinde olmasıydı.
Nöbet dağılımı yapıldıktan sonra nöbet tutacağım yere mevzilendim.
Kendi kendime Altaylardan Tunaya mırıldanıyordum.
Mırıldanmayı bıraktığımda aklıma Savaş geldi. En son o gün köyde konuşmuştuk.Derin bir nefes verdim.
"Komutanım," diyen Taner'in sesi geldi kulaklıktan.
"Söyle," dedim sadece.
"Bir şey anlatabilir miyim? Biraz uzun."
"Anlat Demir, nöbet uzun."
"Asıl annem ve babam boşanmıştı ben küçükken, ikiside beni istemeyince yurda bıraktılar sonra beni evlat edindiler de orası önemli değil. O yurtta bir abla vardı. İsmini cismini pek hatırlamıyorum. Tek hatırladığım kahve gözlü, sessiz biriydi. Birde sesi sizin sesinize aşırı benziyordu. İşte ben yurda ilk geldiğimde 9 yaşındaydım o ablada 14 civarı bir yaştaydı sanırım. Ben korkudan uyuyamamıştım ilk yurda bırakıldığımda. O ablada uyumamıştı, uyumazdı daha doğrusu. Ben ağlıyorum falan, yanıma geldi. Dediki ağlama lan, alışırsın burayada dünyanın sonu değil sonuçta. Ben şaşırmıştım. Korkuyor musun? diye sordu, korkuyorum demiştim. Saçımı okşadı, şarkı söylesem uyur musun diye sordu bana. Ben cevap vermemiştim yanıma oturup saçımı okşayarak Ankara Rüzgarı söylemişti. Birkaç gün sonra evlat edinildim sonrada bir daha görmedim o ablayı. Sesiniz o ablaya çok benzeyince aklıma geldi komutanım."
"Ankara yetiştirme yurdu..." diye mırıldandım.
"Ha?"
"Ankara yetiştirme yurdu değil mi lan anlattığın yurt?"
"O yurt,"
"E işte bende orada büyüdüm. Civciv dediğim sen değil misin la?"
"Benim komutanım," dedi gülerek.
Güldüm.
Üç saatlik nöbetin ardından nöbeti teslim etmiş ve üç saatlik uykum için matın üzerinde gözlerimi kapatmıştım.
***
Bakışlarım kayanın dibinde elleri bağlı oturan Maho denen şerefsizin üzerindeydi.
"Keskin, öldürmeden konuştur." dedi Salim abi.
"Emredersiniz." dedim sadece.
Kayaya yaslandığım da kayanın dibinde yerde oturan Maho'ya diktim bakışlarımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
HumorSavaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içerir! [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşla alakası bulunmama...