34. Bölüm "Kan Çanağı Gözler"

247 22 5
                                    

"Şafak Timi." diye konuşmaya başladı Behzat Binbaşı. "Ozan ve Metehan, işi er meydanında hâlleder, kafada fazla yormazlar."

Yarbay sakince kafa salladı.

"Halit düşünmeden hareket etmez. Her hareketinden önce düşünür. Düşünmeden adım atmaz. Eylül..." Duraksadı Binbaşı. "Eylül bilindik lakabıyla Keskin, kafası zehir gibi olsada silahına kuvvet davranmayı tercih ediyor. Ver eline silahı indirsin kırk kişiyi."

"Salim?" dedi sorarcasına.

"Salim Yüzbaşı, hem kafayı kullanır hem silahı. Kafada düşünür silahını konuşturur. Onun gibisi zor bulunur."

Adam elindeki kalemi masaya vurarak ritim tutarken devam etti Binbaşı. "Bu 5'i bir araya gelince deli manyak bir tim ortaya çıkıyor. Timlerin toplu gittigi görevlerde en önde onlar durur mesela."

"İyi," diyerek oturduğu yerden kalktı. "Bana bu kadar bilgi yeter Binbaşı."

***

"Anası ağlayan şehitler için,"

Bir leş daha.

Halit abi devam ettirdi. "Kalleşce vurulan Mehmetler için,"

"Sevdiğini bekleyen genç kızlar için," diyerek devamını getirdi Salim abi.

Ozan ve Metehan aynı anda "İntikam!" dedi.

Sonra bütün mikrofonlardan aynı anda "İntikam!" sesi yükseldi. 

Teröristlerin hepsi leş olup giderken geri dönüş yolu belli olmuştu.

***

Salim abim bir adım öne çıkarak "Şafak, Kartal ve Mayın timi görevi başarı ile tamamlamıştır komutanım!" derken benim bakışlarım yeni gelen Yarbaydaydı.

Birine benziyordu sanki...

Bakışlarım önüme dönerken Albay "Keskin sorgu işi sende." dediğinde "Emredersiniz komutanım!" dedim.

Albay uzaklaşırken Ateş denen şerefsizi kolundan tutarak sorgu odasına doğru götürdüm.

***

"Sorguya neden Keskin giriyor?" diye sordu Yarbay yanında ki Binbaşı'ya.

"Sorguda Keskin Üsteğmenin üstüne yoktur." dedi Binbaşı abartılı bir sesle. "Fazla konuşmadan konuşturu diyim siz anlayın komutanım."

"Dayakla konuşturur diyorsun yani." diyerek hafifçe kafa salladı Yarbay.

Binbaşı cevap veremeden siyah camın ardında sorgu odasında ki Keskin Üsteğmen "Ateş..." diye mırıldandı alaylı bir sesle. Ciddileşerek devam etti.  "Cehennemine hoş geldin."

Ateş kod adlı terörist oturduğu sandalyede tepinirken "Hoş geldin mi bilmem ama konuşmaya başlarsan iyi edersin." dedi Keskin Üsteğmen elindeki kalemle çevirirken.

Ateş alaylı bir kahkaha attı.

Kahkahalarını kesense bacağına saplanan kalemdi.

Acıyla çığlık atarken Keskin kalemi bacağından çıkardı.

Ateş'in acı dolu kahkahalarıyla yumruğun suratına inmesi bir olmuştu.

Sandalyeyle beraber arkaya düştüğü sırada yumrukların ardı arkası kesilmemişti.

Öksürüklerinin arasında zar zor duyulan sesiyle "Ko-konuşacağım." dedi.

***

Elimdeki dosyayı son bir kez okuduğumda çalışma masasından kalkarak sessiz koridorlarda yürüdüm.

Postallarımın sesi dışında ses yokken kullaklarımın uğuldamasıyla istemsizce durdum.

8 bardak kahve içersen olacağı buydu.

Fazla kafeinden gebermek üzereydim galiba.

Migrenim kafamı delecek seviyeye gelirken, görevden döndüğümüz gibi sorguya girip onun raporunu çıkarttıktan sonra görevde ele geçirdiğimiz dosyayla uğraştığım için 6 günlük yorgunluğumun üstüne +16 saat eklenmişti.

Güneş yavaştan doğarken Albay'ın odasına doğru yürüdüm.

Ta ki abimin "Keskin," seslenişine kadar.

"Komando Üsteğmen Eylül Kaptan! Ankara! Emret komutanım!"

"Görevden sonra uyumadın mı lan sen? Gözlerin iyice kan çanağına dönmüş."

"Uyuyacaktım da sorgu, dosya falan kaynadı arada."

"Gerçekten geri zekâlısın..." diye mırıldandı.

"Aynen," diye mırıldandım hafif gülerek.

Albayın odasının önüne geldiğimde Albay Postasınsan müsait olduğunu öğrenip kapıyı tıklattım.

"Gel!" Sesiyle beraber içeri girip kapıyı kapattım ve "Komando Üsteğmen Eylül Kaptan! Ankara! Maruzatım var komutanım!" dedim.

"Otur Keskin."

Masasının önündeki siyah deri tekli koltuğa oturduğumda konuşmaya başladım. "Komutanım en son ki görevde ele geçirdiğimiz dosyayı inceledim. Son 3 sayfasında bilinmeyen bir dilde yazılmış yazılar var. Bu bilinmeyen dil hakkında fikri olabilecek herkesle ittibarata geçmiş olsamda bilgisi olan yok. Sadece istihbarattan Harun Teğmen bu yazıların benzerini gördüğünü ama anlamını bilmediğini söyledi. Sorgusuna girdiğim Ateş kod adlı teröristden yazılar hakkında bilgi alamasakta şunu biliyoruz ki aylardır köşe bucak aradağımız Sansar ininde ölüm döşeğinde. Ateş, Sansar'ın sakladığı yeri bilmediği konusunda diretsede hâlâ anlatmadığı şeyler olduğu konusunda eminiz."

Elimdeki iki dosyayı uzattığımda "Biri görevde ele geçirdiğimiz dosya diğeri ise Ateş'in sorgusunun rapor dosyası." dedim.

"Tamam Keskin, çıkabilirsin." diyen Albayla asker selamı durup odadan çıktım.

Cebimdeki telefonumu çıkarttığımda parmaklarım istemsizce tek bir numaranın üstünde durdu.

Uyuyor mudur acaba?

Aman ara gitsin.

Aramayı başlattığımdan kısa bir süre sonra Savaş telefonu açmıştı.

"Güzelim..." diye mırıldandı. Sesi yeni uyandığından olsa gerek normalden fazla kalındı.

"Savaş, uyandırdırm mı?"

"Yok, yok uyandırmadın. Döndünüz mü görevden?"

"Hı, hı." dedim göremeyecek olsada kafamı sallayarak.

"Sesin yorgun geliyor baya. Uyumadın mı hâlâ?"

"Yok uyudum." derken burun kemerimi tuttum.

Migrenide yalanını da sikeyim Keskin.

İç ses defol!

"Sesinden belli Eylül, uyumadığın."

"He, he aynen." diye yüzüne kapattım.

Daha fazla uykusuzluğumu ele veremezdim.

Doğrudan tim koğuşuna doğru ilerledim.

Ranzanın üst katında kafayı yastığa koyduğum anda uykuya daldım. 

***

#KadınaveÇocuğaDokunma

ŞampiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin