"Keskin,"
"Emerdin komutanım." dedim keskin nişancı silahımla etrafı gözetlerken.
Akçabat Köyündeydik.
Köy evlerinden birinin çatısında etrafı gözetliyordum.
"Keskin, köy meydanındaki kahveye gel." dedi Salim abi.
"Emredersiniz komutanım." dediğimde görüş alanımda Tufan belirmişti. Diğer keskin nişancıydı.
Evin çatısından indim.
"Hadi sana kolay gelsin Tufan,"
"Sağ olun komutanım."
Hafif tebessüm ederek köy meydanına doğru ilerlemeye başladım.
Biraz sonra köy meydanına gelmiştim.
Salim abileri gördüğümde yanlarına gittim.
"Selamünaleyküm." diyerek boş sandalyeye oturdum.
"Aleykümselam." dediler.
13'lü yaşlarda bir çocuk çay getirmişti.
"Teşekkür ederim ablacım," dedim çocuğun saçını okşayarak.
"Bir şey değil abla." dedi ve gülümseyerek uzaklaştı.
Çayımdan bir yudum aldığım sırada bir adam koşarak yanımıza geldi.
"Yav komutanım hoş gelmişsiniz, şeref vermişsiniz! Kusura bakmayasanız, tarladaydım yeni haberim olmuş sizin geldiğinizden. Ben buranın muhtarı Ahmet Davutoğlu." dedi doğu şivesi ile.
"Hoş bulduk, hoş bulduk. Bende Komando Yüzbaşı Salim Öztürk." dedi Salim abi minik bir tebessümle.
Onlar bir şeyler konuşurken çayımdan bir yudum aldım.
Aklıma gelen şeyle yan masaya döndüm.
"Lan Meto," diye seslendiğimde Mete Teğmen bana döndü.
"Emerdin komutanım,"
"Telefon çekiyor mu burada?"
"Çekiyor komutanım."
"Tamam," diyerek çayımdan bir yudum daha aldım.
Gamzeli'yle 3 gündür konuşamamıştım.
Oturduğum yerden kalktım. Bizimkilerin bakışları bana dönünce elimi telefon işareti yaparak kulağıma götürdüm.
Kahvehaneden biraz uzaklaştığım da kamuflajımın cebimden telefonumu çıkarttım.
Elim tek bir numaraya gitti. Zaten başkada arayabileceğim biri yoktu da o farklı bir konuydu.
Şu an sadece onun sesini duymak istiyordum.
Aradığımda bir süre bekledim. Çaldı, çaldı... Açmadı.
Tam kapatacağım sırada telefon açıldı.
"Eylül?" derken nefes nefes kalmış gibiydi.
"Gamzeli?" dedim minik bir tebessümle. "Niye nefes nefesin? Bir şey mi oldu?"
"Yok," dedi nefesini düzene soktuğunda. "Antreman yeni bitti de, ondan."
"Tamam," diye mırıldandım sonunu biraz uzatarak.
"Nasılsın? Yara almadım değil mi?"
"İyiyim merak etme. Sen nasılsın?" Tahta direğe yaslandığım da kenardaki çalının yapraklarıyla oynuyordum.
"İyiyim bende, özledim seni..."
"Bende özledim... Neyse işte, gol sevinci arıyordun en son kendine buldun mu?" diye sordum hüzünlü havayı dağıtmaya çalışırken.
"Buldum, buldum." dedi gülerek.
"Nasıl bir gol sevinci buldun?"
"Gelince görürsün güzelim."
Güldüm. "Öyle olsun bakalım..."
Arkada son ses Çayır Biçiyim Çayır açılınca Savaş "Abi kıssanıza iki dakka şunu, Eylül'le konuşuyorum." dedi birine.
Kahkaha attım.
O sırada Savaş'ın yanından "Abla!" diye bir bağırış duyuldu.
Savaş'ın "Lan!" demesiyle beraber telefon büyük ihtimalle Asaf'ın eline geçmiş olacak ki "Abla aşırı büyük dedikodu var," dedi.
"Oğlum mal mısın amına koyayım? Görevdeyim, gelince anlatırsın," dedim sakince.
Asaf telefonu hoparlöre almış olacak ki artık arkadaki sesleri daha rahat duyabiliyordum.
Birisi "Savaş sen ne ara sevgili yaptın lan?" dedi.
"Asaf, telefonu Savaş'a ver hadi ablam. Dönünce anlatırsın dedikoduyu. Hadi hepiniz Allah'a emanet."
Kısa bir süre sonra Savaş'ın sesi duyuldu. "Aşkım, bu senin görev ne zaman biter tahminen?"
"Bilmiyorum ki... Belki bir ay belki bir hafta. Belli olmaz Gamzeli. Benim diğerlerinin yanına dönmem lazım Allah'a emanetsin, kendine çok iyi bak. Seni seviyorum Gamzeli." dedim gülümserken. Tek elim cebimde tahta direğe yaslanmıştım.
"Sende Allah'a emanetsin güzelim, kendine iyi bak, unutmaki bekleyenin var. Seni seviyorum Kaptan Yıldız." dedi. Sesi buruktu. Her veda da olduğu gibi. Vedalar hep buruktur zaten. Buruk, hüzünlü olmayan veda, veda değildir derdi Salim abi.
"Görüşmek dileğiyle..." diyerek telefonu kapattım.
Telefonu kamuflajımın cebine koyduktan sonra bizimkilerin yanına gittim.
Sandalyeye oturduğumda Salim abi hâlâ muhtarla konuşuyordu.
"Ha bu keratada bizim Üsteğmen Keskin." dedi Salim abi.
Minik bir baş hareketiyle muhtara selam verdim.
Aynı şekilde karşılık verdi.
Yorgundum. Ama alışık olduğum bir yorgunluktu.
Gözlerimi ovuşturdum. Oflayarak cebimden telefonumu çıkarttım.
Galerime girdim.
Bisiklet yarışı yaptığımız gün çekindiğimiz fotoğrafı açtım.
Savaş'a baktım. Yeşil gözler, kıvırcık saçlar, beyaz ten, gamzeler...
Vay anasını sayın seyirciler...
Derin bir nefes vererek telefonu tamamen kapattım.
Şarjı bitmesindi.
Sandalyede arkama yaslandığımda Ozan "Abla?" dedi.
"Ozi?" dedim onum gibi.
"Şimdi sen bu 3 Ağustostaki Galatasaray - Beşiktaş derbisinde hangisini destekleyeceksin?"
"Güzel soru Oziciğim... Eğer görev bitmiş olursa Fenerbahçe formamı giyerek kuşdaşımız olan Beşiktaş'lıların yanında olacağım. Belki izlemeyede giderim." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.
"Keskin senin kadar Galatasaray düşmanı birini görmedim. En şaşırdığım nokta ise bu fanatiklilikle gittin Galatasaray futbolcusu manita yaptın amına koyayım!" dedi Salim abi.
"Amına koyayım sanki takımı sattık gittik Galatasaray'lı olduk." diye homurdandım.
"Sus lan!" dedi Salim abi. Göz devirdim.
Kafamı yanımda ki Ozan'ın omzuna koydum ve gözlerimi kapattım.
Uykum vardı. 5-10 dakikada olsa uyumak istiyordum.
Oldukça kısa bir uykuya daldım.
Gökyüzünde yıldızlarınız eksik olmasın...
🌊💫
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampiyon
HumorSavaş'ın Galatasaray'ın şampiyonluk kutlamalarında bankın birinde oturmuş Fenerbahçe'li kadının yanına oturmasıyla başlar her şey. Argo ve küfür içerir! [Kurgudaki kişi ve olaylar tamamen hayal ürünü olup hiçbir kurum ve kuruluşla alakası bulunmama...