Al bakalım eline küçük bir sepet dolusu papatya. Güneşin doğuşuna kadar romantizim yaşa, birer birer kırp bakalım bem beyaz yapraklarını sonrada bırak yere gitsin kurusu. Yazık değilmi harcanan vakite kesilen çiçeklere, hiçmi hatrı yoktu o zor açan tümsekteki cezayir menekşesinin. Dalgalandır göklere sesini kaç katman çıkabilirki dışarı. Veya yaz kağıtlara huzrun doruğunda olduğun vakitleri kaz mağmaya kadar ,gömüp kapat üstünü asla kaybolmıycakmı o günler. Hata yapıyoruz bazen aşkı süpürge gibi savuruyoruz yere her ne kadarda temizlemek istesek ya fırça kirli kalıyor ya da temizlediğimiz yerler. Seçim yapmalı insan bulutlarda yalnız başına düşünmeli ne kadarda uslu dursada yakamoz,seslendirmelisin hislerini. Yalnız kalmak her insanın sonudur ,doğduğunda büyütür annen sevgi aşılar sana ağladığında o yapmacık palyaçoların yaptığı şakrabanlıkları yapar ya gülersin yada ağlamaya başlarsın, gittiğinde somurtursun işte. Oysaki mutluluk küçük yaşlarda içtendi, en azından huzrumuzu çiçekler ve renklerde aramak yerine tebessüm edene yarılarak gülen yapımız vardı. Hiç birşey yerinde kalmıyor, yarınsız yaşıyor yarınsız seviyoruz. Ayağa yapışan cıvıklaşmış sakız gibi oluyor ask yere basınça rahatsız ediyor insanı. Bir de o vakitleri düşünmek pahalıya patlıyor, baktıkça çekilen kanım kaynamaya başlıyordu sana. Her ne kadarda inat etsende bazı şeylere seni istemem rehberlik etmezmiydi ruhuna. Güzel bir dolma kalem ile başlamalıydık aşka. Dolu dolu yaşanmamış günleri yazmalıydık. Yaşlanmış ve asla yaşanmamış, Şimdi kırık ucuz bir kalem bir buket çiçek,sana versem benim için yolup yazarmısın?