Aşk, yelkenlerin yırtık olup masmavi okyanusta ucunu göremediğin yere boşa kürek çekmeye benziyor aslında. Rüzgar bile ilerlemeni kıskanıyor,bazen ay ışığı içine işlesede okyanusun çırpınış sesi tedirgin ediyor,tıp ki anlamlı bakışların antidepresan gülüşüne benzemesi gibi,ne kadar deli ediyor beni, ruhumu çalkalandırsa da bana bam başka geliyor gülüşü.
Kahve faslına geçelim istersen, daha bir koyu olsun hayat,köpürsün duygular,boşa okunsun romanlar. Hayatı tatlı kılan şeylerden nefret edelim, belki sen gibi zıtına gider yaşam uğurlu gelir hayat, şekilsiz olsa da adımlar sana kavuşmak için belki de daha bir geriye basar parmaklar.İncinen duyguları zorlamak kırdı belkide, şefkati yitirmek kalbini ahşapa çevirdi. Daha bir odunsu oldu duygular,seslenişleri düşündürdü duyuları,daha bir sessiz kaldı dünya, ne dönesi kaldı ne de devrilesi. Lüzumsuz yaşam stili uyarladık kendimize, elinin değmedi tenime ceza vermek gibi paslı kıldı, işlenmemiş sevgileri. İşlemeyen kalp kan tutsada, timsah göz yaşları kabullendirirmiydi kendini? Ne kadarda yapmacık olmuş insanlar, güllerin bile canını acıtıyorlar, o ayrılamadığı dalından.
Gözlerimde kamp kurmanı istesemde, sözlerim rahatsız eder seni. Ne kadarda tenine baksan da yazar, çizer dilim. Ne tutulası kalır ne de susası oysa ki bi seni seviyorum demen lal eder di beni...