Aşk soyut bir kavramdı bizim için onu somuta taşıyan o tuzlu göz yaşındı aslında. Kirpikleri boğan, kalbin haykırışıydı.
Dünya döndükçe farklılaşan hayat, duygular değişince özlenen insanlar ve de aşkı kurmaca haline getiren küçük dolma kalemin boş bir kağıda sıçrattığı içtensiz duygular. Bir düşün aşkı bu kıvamsız hayatın pişirilmesi için uğraşan o buzları eriten güneşi. Hayat bu aşkın ve merhametin ayrı ayrı yazıldığı küçük huzur veren ve hayal gücünün derinlere indiği kartpostallar gibiydi. Bir yanımız cennet gibi diğer yanımız ise içimizin cennet gibi olmasını istediğimiz yoklukların ve hislerin beklentisi olan kelimeler. Ne kadar acı veriyor bize. Kabul olmayacak dua ya amin demek. Yarınları seviyoruz şimdi ise,yenileşen ve hislerin yaşlanan kahkası ile büyüyoruz. Çok romantik oluyor değil mi ? Acı çekmenin özgür kılındığı dünya da . Dertlerin yanlız başına derman bulunduğuna.
Aşk ı çiçek sanıp vazo da beslemek şimdi ise güldürüyor bizi, suya boğduğun halde solduruyor gülleri. Hep boşa emek neden düzeni bozan faktorler ortaya çıkmıyor. Yalnızlığımızı çiçeklere anlattığımız için mi solduruyor rengini?Sessiz sedasız yakamoz ol bana...