Gece bulutlar kıpkırmızıydı sehrin ısıklarından, kucucuk aralıklardan yere dusmus pamuk sekerini andıran bulutların ardında kalan yıldızlar arada gorunup kayboluyorlardı. Camı acmıs, kaloriferin dibinden geceyi izliyordu. Camından guzel bir manzara gorunuyordu aslında, sehrin ısıkları da cok caziptiler, biraz da muzip. Yani aslında eglenceliydi bu geceleri dısarıyı, sehri izlemek, dertleri tasaları alıp, onu karsı masalardaki insanların yuzlerine bakarken yakalanınca utanma durumundan kurtararak insanlar tanımasını saglıyordu. Yaz gunleri balkona uzanıp butun gece yıldızları ve ayı izledigi zamanlar da olmustu, ama o zamanlarda daha ceok gelecegini hayal etmeyi seviyordu. Yıldızlarda yasayan varlıkları, birgun oaralara giden bir uzay gemisinde olup kendi icin farklı seyleri yapmayı, hayallerini gerceklestirmeyi dusunurdu. Bir bakıma kendi zamanın otesine gecer, mini bir "gelecege donus" serisi yasar sonra da sakinlesir sabaha dogru uyuyakalırdı battaniyesine sarılıca, bir sigara boregi gibi.... Sehrin uzerindeki bulutlarda dolasan 2 spot ısıgını farkettiginde aklına gelen soru olmustu ne zaman yıldızlardan evlerin, otellerin, marketlerin ısıklarına indigi. Kendini bunu dusunmek icin yok yorgun buluyordu. Aslında yorgun degildi, sadece daha cok insanı ve onların yasamlarını hayal etmek istiyordu. Bu kucuk tiyatrolar belki onemli yerlerde sahne almıyorlardı ama onun icin sanatın ve kulturun en buyuk eserleriydiler. Belki de bazen birkacını yazıp paylasırım diyordu kendine, hevesi gecene kadar tabi. Shakespeare'in eserleri gibi elit ve soylu degildiler, bircogunun dili de agır argoydu hatta, ama gercekler bunlardı zaten. O yuzden belki de "Shakespeare asla bunu yapamazdı" derken haklıydı birileri. Onun soylu tiyatrolarında gercek hayatın insanları, o insanların hayatla ozdeslesmiş kıvrımlı dilleri yeralmazdı ne de olsa. Kafasını hafifce salladı, ilgisiz yerlere gidiyordu aklı. Tekrardan kendisine sordugu soruya dondu. "Ne zaman gokyuzundeki yıldızları, ayı, hayalleri bırakıp sehrin icine, yasantısına daldım ben?"....Cevapması zor bir soruydu ve bircok anının, hatıranın arasında gizlenmişti anlasılan ki, koridorlarda dolasması uzun ve zor oluyordu. Etrafta saklanmıs bir anı, bir suru resim, ses kolgeziyordu ve yolundan sasmaması icin hicbirine dokunmaması gerekiyordu, oysa hicbirine dokunmadan onu aramaksa cok zordu. Dokundugu her parcada yeni birseyler gozunun onunde canlanıyor, kulaklarında yankılanıyordu. Hatıralar onun icin zorlu sınavlardı her zaman. Biraz daha ilerledi, kucuk bir camın yanında buldu kendini. Cok aydınlık degildi dısarısı, ama yine de bakmaya degecek kadar guzeldi manzarası. Dısarıyı izlerken o kucuk pencereden aradıgını ve cevabını buldu. Gercekten gormek istedigi, yanında olmak istedigi insanlar yıldızlar gibi uzaklarda degil, aynı sehrin ısıkları altındaydı hep. Aynı ısıkları gorup, onların altından geciyorlardı belki de, ve yine belki de onlar da onunla konusmak istiyorlardı. Cok zordu oysaki, gece soylenen sozler, gunesin aydınlattıgı ufuklardan yankılanmıyordu ve gece yasayan bir insanla gunduzun tadını cıkaran bir insan belki de bu yuzden hic konusamıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
RandomSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye