Cardak Altı

8 5 0
                                    

Tatilinin son gunuydu, hava biraz serindi yine de sıcaklıgından verdigi tavizi faiziyle birlikte geri alacagını gosterircesine gunes arada bulutların arasından cıkıp insanları pembelesinceye kadar kavurup bırakıyordu. Yururken surekli birseyler icmek istiyordu bu nedenle, asıl sorun yurudugu yerde surekli icecek satan bir yerin olmamasıydı, brbirlerinden bayagı uzakta kalıyorlardı, oyle ki digerine gidene kadar dili damagı birbirine yapısmıs oluyordu. Daha onceden bu dersi aldıgı icin, yanında bir canta tasıyordu artık ve icine de ihtiyac duyabilecegi seyleri alıyordu, fakat muzikcaları yine yanında degildi, kendi halinde aklına gelen, canının istedigi seyleri soyluyordu. Kimi zaman sagda solda calınan sarkıları duyunca bazen dili dolasır, onlar diline takılırlardı. Ama en cok yasadıgı sorun, diline takılmalarından ziyade, duydugu sarkılara ayaklarının eslik etmesi oluyordu. Eskiden beri sure gelen bu alıskanlıgı onu yine yalnız bırakmamıstı. Sarkıların ritmlerine uygun olarak adım atıyor, kimi zaman bunun izin duzensizce bile yuruyebiliyordu. Durumu farkettiginde bunu degistirmek icin adım sıklıgını degiştirmeye calısır, yine de gozu kor olasıca alıskanlıgı yuzunden yine ara ritmlere denk getirirdi. Aslında ritmli bir sekilde yurumenin hicbir yanlıs tarafı yoktu, hatta cok da hos gorunebiliyordu, fakat her nedense bir insan olarak oyle yurudugunde sıkılmaya baslar, cevrekilerin onu izlediklerini dusunur, "simdi beni gorup, 'al işte, sarkıyla tempo tutup yuruyor' diyecekler" diye dusunurdu. Cantasından bir sise cıkarıp bir yudum su icti, ama susuzlugu duracak gibi degildi. Eski yesilcam filmlerindeki col sahneleri aklına geldi, 6. sınıftayken o sahnelerin bir kumsalda cekildigini soylediklerinde sok olmustu. Deniz kenarında oyle bir yerin olabilecegine inanması bayagı zor olmustu."Sanırım eve gitmeden biraz deniz kıyısına ugrasam-yutkunup-iyi olacak" dedi. Ruzgar saclarını arada yuzune, gozlerinin onune tasırken, kimi zaman da yukarı kaldırıyordu. Yukarı kalkan saclarını bazen yuzunu saga sola bakar gibi yaparak yerli yerine indirirdi, zira yukarıda olduklarında alnındaki yaralar gorunuyordu. Kucukken uslu olmasına ragmen basına cok fazla faca alabilecegi olay gelmişti ve talih ooyunlarında kendisine hic cıkmayan buyuk ikramiyenin aksine hicbirini "buyuk oldulu" kazanmadan tamamlamamıstı. Bitirdigi siseyi bir cop kutusuna attı, baska bir siseyi cıkardı. Yolun basından beri yuku bayagı bir azalmıstı yine de yorgunlugu bunu hissetmesini elinden geldigince engelliyordu. Yarım saat daha bu halde yurudu, havanın erken kararması hayra alamet degildi pek, yakın dayagmur yagacaktı belli ki. Evin kapısına yagmurdan once ulasmayı basarmıstı ancak anahtarları bulamıyordu, bayagı bir arama tarama sonunda dahi anahtarları bulamamıstı. Deniz kıyısına gitmeye karar verdi, ıslanacaksa bile, orada ıslanmalıydı. Acele etmeyen adımlarla sahile yurudu ve bir cardagın altına sıgındı. Bir iki dakika gecmedi ki sagnaktan hallice yagan yagmur damlaları hiddetlice dusmeye basladılar. Esen ruzgarın da etkisiyle cardagın etrafına dusen damlarların sıcrayan kucuk parcaları ustune kadar geliyorlardı, her ne kadar aldırmasa da icini cabucak bir urperdi kapladı, serinligi severdi, yine de sevilebilecek serinlikten fazlaca bir serinlikti bu, yanındaki kapsonlusunu giyip banka yattı. Cantasını da yastık gibi kafasının altına koydu, anlasılan geceyi gecirmek icin gerekli tum herseye sahipti artık. Yagmurun yagısını izlerken kendi halinde sarkılar soylemeye devam etti, kimi dunden kimi bugunden bazen de hic olmayan sarkıları soyledi. Gece yarısından biraz sonra uykuya daldı ta ki bir polis gelip kendisini uyandırana kadar. İlk basta "burada uyumak yasak beyfendi" gibisinden bir uyarı gelecegini dusundu, ama onun yerine "sanırım bu anahtar size ait, bir cift genc bunu yolda yururlerken bulmuslar, bir cop kutusunun yanında" diye ekledi, uyku sersemligiyle anahtara baktı, bu onun anahtarıydı, uzerinde kaldıgı evin sayısı yazıyordu, polisler de bu sayede bulabilmiş olmalıydılar evi, yine de o mesafeden cardagın altındaki bankta yattıgını nasıl anladıklarını bulamamıstı, "acaba horluyor muyum?" diye sordu kendi kendine. Kendinden beklemedigi kadar kibarca tesekkur etti polislere, iceri girdi, yorgun vucudunu yataga atmayı basardı ve gozlerini kaparken kapıyı kilitlemedigini hatırladı. İsteksizce ve caresizce kalkıp kapıyı kilitledi, tekrar yataga gitti.

Bir Sehrin YalnızlıgıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin