Anahtar Kelimeler

10 5 0
                                    

İki yuz gramlık kahve paketi onunde duruyordu, neredeyse son demlerindeydi. Kahve hazırlarken bu paket ona daha bir cekici geliyor, paketi alıp uzun uzun inceliyordu. Uzerinde bazen hic anlam veremedigi gereksiz notlar, uyarılar goruyor; kimi zaman da resimlerdeki insanların yuzlerine dalıp, nasıl hayatları oldugunu neler yaptıklarını, sabah kacta kalkıp aksam kacta yattıklarını dusunuyordu. Bu onun sevdigi bir hobiydi. Her ne kadar bir suredir insanlarla arasına bir serit cekmiş olsa da hala onların yuzlerini gorup, haberleri bile yokken onlarla tanısıyordu. İsimlerini bilmedigi icin cogunlukla kendi kafasından isimler uyduruyordu, zaten isim hatırlama konusunda kotu oldugu icin pek bir sorun da yasamıyordu bu konuda....Nasıl olduysa bugun paketin arka tarafındaki barkod sayıları ve onun hemen ustundeki fincan resmi dikkatini cekmişti. Fincan resminin ustunde "100 fincan" yazıyordu, "100 fincalıkmıs demek ki" dedi alt dudagını bukup saskın bir bakıs atarak, "oysa ben bunu neredeyse yarısı, bazen ceyregi kadar fincala bitiiriyorum. Hay aksi seytan demek ki bundan uykularım kacıyor benim" diyerek soylenmesi de işin cabası oldu. Aslında uykusuzlugunun nedenini gayet iyi biliyordu yine de bunu kabul etmektense kendine inanabilecegi sebepler sunmak, hem de elinde boyle kanıtlar varken- cok cok daha kolaydı. Suyun kaynadıgını gorunce kahve almabajına olan ilgisi azaldı ve bir kasık dolusu kahveyi kupasına koyup icine altı seker attı. Sekerin sayısını yıllardır azaltmaya calıssa da birkac basarısız denemeden sonra vazgecip yine 6ya geri donuyordu. Aslında bu bile buyuk bir basarıydı zira eskiden ondan fazla seker kullanır, kimi zaman bu bile onu kesmezdi. Bazen, insanlar cikolatayı bile sekerle yiyecegini soyleyerek gulerlerdi ve bazen durumunun bu kadar vahim oldugunu sandıgında, telaslanır ve ne yapacagını bilemezdi. Acilen bazı onlemler alması gerektigini soylese de kendine, sonradan vazgecer "ben boyleyim, kasmaya gerek yok" diyerek kendine sahip cıkardı. Tum bunları dusunurken bir an kendine gelip silkindi, "Tanrı'm, eger oyle devam etseydim simdi tum butcem seker fiyatlarına endeksli olacaktı!" diyerek urperdi. Kahveyi surekli karıstırıgı icin kasık kupasının kenarlarına carptıkca "yeter artık, daha fazla karıstırma da su sutu ekle" diyordu. Yine de bunu akıl edebilmesi biraz daha zaman alacaktı....Bugun sut tazeydi, markette alısveris yaparken ozellikle taze urunlere yonelmişti, boylece daha uzun sure evden cıkmadan rahatına bakabilecekti. "Yaz gelince de odama guzel bir hamak kurar, camları sonuna kadar acar, tadını cıkartırım" gibi dusunceler kafasını mesgul ededururken, kahvesinin tat uyumunun ne kadar iyi oldugunu farketti. "Ne kadar kahve, ne kadar sut koymustum ben buna simdi?" diye dusunmeye basladı. "Bir kasık dolusuydu her zamanki gibi kahvesi, sekeri 6 tane, sutu de 2 ya da 3 lık'tı". Sutun kutudan akarken her ileri atılısında cıkardıgı lıkırdı sesini bir "lık" olarak tanımlardı. Son zamanlarda edindigi yeni hobisi de buydu, gundelik hayatındaki isimsiz olgulara kendince isimler veriyordu, boylece isimleri hatırlamada daha basarılı olabilecegini dusunuyordu. Zıpırdak, tua, kimibim, botozom gibi kelimeleri hatırlamasına ragmen bunları neler icin kullandıgını coktan unutmustu, acıkcası kelimeleri dogru hatırladıgında da emin degildi. Kahvesini masaya bırakıp tekrar mutfaga buzdolabının onune dondu. Nasıl olduysa, tum bunları dusunurken, belki de icgudusel olarak, mutfaktan salona gecmişti ve tam da bu esnada aklına bugun aldıgı tatlı gelmişti. "Kahvenin yanında cok cok iyi olucak bu tatlı, hmmm" diyerek aldıgı ve unutunca kendisine kızdıgı, milfoy hamurundan yapılmıs, ustunde pudra sekeri ve icinde yogun bir krema olan bir tatlıydı bu. Tam geri donuyordu ki, geri donup bir catal almayı akıl etti. İceri dogru ilerlerken, eskiden dinledigi bir saykıyı mırıldanıyordu kendi kendine. Pek anlam veremiyordu bu haline, acıkcası anlamıyla da ilgilendigi yoktu. Sadece bu anın tadını cıkarmak istiyordu, belki bunun farkına varmıstı gercekten ve ruhu bu sımartılma hissini sevmişti. Belki de hayatında bu korsan hallerine daha cok yer vermele cabalamalıydı. Bunu ona sıkca tembihlerlerdi, "hayatına yeni seyler katmaya ozen gostermelisin, daha fazla cabalamalısın...-basarısız oldugunda da- yeterince calısmıyorsun, gercekten istemiyorsun. biliyorum, seni anlıyorum ama...." diye giden cumlelerle doluydu hayatının bir bolumu. Oysa gercekten deniyordu, belki de sucu baskaları kendinde aramalıydı. Ama en cok kızdıgı genelde "seni anlıyorum" oluyordu. "Nasıl anlayabiliyorsunuz, anlayamıyorum" diyerek sitem ederdi, yine de onu pek de kaideye almadan cumlelerine devam ederlerdi, zaten cogunlukla soylenecek dogru seyleri bulup dillendiremeden azarı işitmiş ve sessizligin ortasına gomulmus olurdu. Oysa oylesine mumkun degildi ki baska birisini anlamak, oylesine insandısı bir durumdu ki....Yuzunu kızgınlıkla burusturup, "nasıl anlayabilirsiniz ki, benim gozumden gormediginiz bir hayatı nasıl tanımlayabilirsiniz, nasıl benim gorduklerimi gordugunuzu soyleyip beni anladıgınızı iddaa edebilirsiniz ki?" derdi ve en sona da hep "bir insanın iki gozu bile farklı seyler gorurken, iki farklı insanın ne kadar farklı yerleri gorebilecegini hayal edin" i saklardı. Aslında su son dusunduklerinin hepsini saklardı, cunku ne zaman kullanmak icin sandıgı acmayı denese sandık acılmaz, sandıgı acması ici gerekli anahtarı da bulamazdı. Anahtar kelimelerle arası hic iyi olmamıstı zaten, o yuzden de hicbir bulmacayı tam olarak cozemezdi.

Bir Sehrin YalnızlıgıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin