İnsanların elleri ince detayları işleyebilmek icin sadece kucuk yaslarda fırsat bulur kendilerini gelistirmeye yani bir yastan sonra ne kadar cabalasa da insan, elini yatkınlastıramaz o zamanki gibi kolayca ve etkinlice. Tahta oymacılıgı, cini işlemeleri, nakıs ve desenler, resim cizmek ve boyama.... Hayalgucunun de verdigi gucle daha bir hevesle yer bulur hayatlarda. Gunlerce, haftalarca, aylarca ve yıllarca calıstıktan sonra kendine gelir ve kişiliginde bir yer bulur insanın. Aslında günler, haftalar, aylar ve yıllar da farklı farklı yerler edinirler hayatlarda, herbiri bir digerinden farklıdır zira, en azından soz gelimi. Ne denli degerlendirmede basarılıysa bir insan hayatını degerlendirmede, hayatı degerlendirme, yargılama ki ne kadar tarafsız olabilecegi bir tartısmadır insan icin. Oyle ki kendini bilen insan dunya uzerinde yasamamıs, ayak izi dunya yuzeyine ulasmamıs bir varlık gibi.
Haftaicinde yagan karda yururken geride bıraktıgı ayakizlerine bakıp kendine o da bunları soyluyordu zihninden, "hic kendini bilen bir insan gibi degil ayakizlerim, hatta bunların benim ayakizlerim bile olduguna emin degilim sanırım." Bu tedirginligi ustunde hic tasıyamıyordu, tedirginlik onun icin hosgoru gosterilebilecek bir his degildi. İcine tedirginlik hakimken kendini kendine cok rahatsızlık veren bir sepetle hammalık yapan biri gibi hissederdi. Uzun sure etkisinde kaldıgı zaman, kendine karsı bilenirdi hisleri ve anesteziler yapması gerekirdi kendine ve bir insan kendine en iyi vucudu uyusuk ama aklı saglamken anestezi yapabilirdi. Peki ama bunun bir yolu bir mumkunu var mıydı? Kafanı kullan oglum, kafan kadar iyi calıssaydı kalbin, simdi bunları dusunmek zorunda kalmazdın ki zaten yapacagını da biliyorsun". Dogru diyordu kendine icten ice ama gozleri gormesin diye perdeleri de yine kendisi koyuyordu onune. Gunleri hep aynı grunuyordu o nedenle gozlerinden, sadece perdelerin renkleri degişiyordu. Aldırmıyormus gibi gorunse de kor olmak gibiydi bu, hayata ve guzelliklere kapamak gozlerini. Sonra kendini kızdı, işte yine tedirgin oldugu bir anda hic bilmedigi, hayal bile edemedigi bir durumdaki insana benzetmişti kendini. Kendine bilenip sertlesecekti, belki de bir sure kendisiyle yine kus kalacaktı. Kendiyle konusmayı bırakırdı boyle zamanlarda ve cogunlukla ruzgarlı bir havayla karsılasana kadar pek konusmazdı. "Umrumda degil" derdi her ne kadar sevmese de, hatta belki de nefret etse de. Geri donup bir kez daha etrafına ve kendisinin sandıgı izlere baktı. Yurudugu sokakta 3 kez geri donup baktıgını farketti daha onceden. Eve doneye karar verdi, ama evde kimse yoktu. Yemek masasındaki catallar ve kasıklar sagınık, peceteler mutfak tezgahının uzerinde kalmıstı. Cogunlukla bunlara ihtiyac duymazdı da zaten. Gece kar goruntusu guzeldi, sokak lambalarının yerdeki kar tabakasından yansıyıp ısıldaması sokagı ve sehri ayrı bir yer yapmıstı sanki. Kendisiyle konusmak istemese de "harikalar diyarı gibi olmus, degil mi?" demekten kendini alamadı. Dogru ya, masallardaki gibiydi. Sonra kucuk bir gulumseme belirdi yuzunden gokyuzune verdigi nefesin buharıyla birlikte, "masallar" dedi, "bir insanın hayatını curutebilrisiniz rahatlıkla ve bunu olmayan hicdanınızı varmıs gibi gosterip yapardınız muhtemelen. Asıl sizden nefret etmek gerek belki de." Yolda yururken aklında masallar vardı, onları senaryolastırıp kendi de iclerinde bir oyuncu gibi oynuyordu, ama hepsi icin gereginden fazla gercekciydi. Yine de kendisini haksız gormuyordu, hayatı bir peri masalı degildi, tanıdıgı kimsenin hayatı degildi. Peri masalları yalandı, ve bunu bilmek, ellerinde sihirli degnekler olan br sokak cetesinden dayak yemek gibiydi. Sonra duraksadı biraz, "bak işte yine yaptım, hic mi vazgecmiycem ben bu huydan anlamıyorum. Tanrı'm kendimi cok gerizekalı hissediyorum" dedi. Cop kutularını karıstıran bir kedi dikkatini cekti, cok buyuk sayılmazdı, siyah ve tipsizdi, dısarıda kalmıs bir poseti yırtmayı deniyordu. Etrafta bos bir kutu aradı, yan taraftaki cop kutusunun yanında bir tane vardı neyse ki. Ustune bir tane delik actı ve kediyi kutunun icine koydu. Beraber evine dogru yol almaya basladılar. Gece onun icin son buluyordu, ama baskaları icin belki de yeni baslıyordu. Ama birseyi artık iyi biliyordu, peri masallarından nefret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
RandomSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye