Bugun evin temizlik gunuydu, sabah on gibi gelip işe baslardı temizlikci kadın ve oglenden sonra bitirip cıkardı. Kimi zaman, etrafı cok dagıttıgında aksamustune kadar kaldıgı olurdu, fakat bugun o kadar da fena sayılmazdı. Bu hafta evde cok kalmamıs, kaldıgı zamanalarda da genelde yataktan cıkmamıstı. Son iki gunu saymazsak bugun ilk defa dısarı cıkıyordu, bunu da evin temizlik gunu oldugu icin dusunmustu. Birileri calısırken ayak altında olmaktan hoslanmazdı, ayrıca parasının son demlerinde oldugunu biliyordu. Bankada zor zamanlar icin hep biraz para bulundururdu fakat her an basına birsey gelebileceginden- ozellikle bir yerlerde cok icerse yuzunun gozunun yamulacagı kadar dayak yeme ihtimalini goz onunde bulundurarak- ona donkunmazdı. Birlikte calıstıgı bir ahbabını ziyaret ederek ona uygun bir iş olup olmadıgına bakmak istiyordu. Aslında yuzunu su ana kadar hic gormemişti, tum iş anlasmalarını ve gerekli degişimleri internet uzerinden yaparlar, gelen dosyalar ve ceviriler internet yoluyla degiş-tokus edilirdi. Uzun suredir birlikte calıstıklarından birbirlerine az da olsa guvenir olmuslardı. Sonucta kaz gelen yerden tavuk esirgenmezdi, zira ceviriler uzerinden en az yüzde yirmi komisyon alırdı aracı sıfatıyla. Tum işleri o bulur, zamanı gelince onunla paylasırdı. Gidecegi yeri unuttugunu farkedince elini cebine attı, sag cebinde olurdu genelde boyle onemli seyler ancak orada birsey bulamadı. Diger ceplerini de yokladı ama nafile. Kalabalık sokagın ortasında, anne ve babasını insanların arasında kaybetmiş bir cocuk gibi kalakaldı. Bir an ne yapacagını bilemedi ve panikledi, alıskın olmadıgı bir durumdu bu, uzun zamandır boylesi bir kalabalık arasında kalmamıstı, zaten bunun icin hep ara yolları secer, mumkun olugunda az insanı gormeye cabalardı. Onun gozunde kalabalık icinde bircok kabahati bulunduran bir sistemdi. İcinde gorunmeyen biruru mikrobun bulundugu bir yerdi belki de ve asla asılarını zamanında olmazdı. Once hasta olur, sonra doktora giderdi. Kontrollerini asla zamanında yaptırmazdı ve artık onune gecilemeyecek bir duruma geldigince hali, yine "doktorlara" kızardı. Goz gore gore kendi hayatından kacakcılık yaparlardı. Kabahatleri buyuktu, kendisi de buyuktu. Hangisinin daha buyuk oldugunu bulabilecek bir halde degildi belki ama yine de o kalabalıgın icinde kayboldugunu iyi biliyordu. Zaten kıpırdayamaması onu germişti ki iyice artan arac sesleri ve hızlanan yuruyusler işin tuzu biberi oluverdi. Gozune carpan bir altgecide dogru yoneldi. İnsaları izlemeyi severdi, ama onların icindeyken degil. Yani bir kafede oturmus, etrafında hayatlarını devam ettiren insanları ayrı ayrı severdi, ama biraraya gelerek olusturdukları bu yapı kimi zaman ona gereksiz bir kirliligi anımsatırdı. Gereginden fazlası her zaman zarardı onun icin. Kafede otururken cok fazla insan gormek bile zararlıydı cunku kendini o insanların hayatlarının icinde bulurdu ve ne kadar cok hayatın icine girerse o kadar kaybolurken kendisi. Bir iki yıl once kitap okumayı bırakmasının nedeniydi bu ayrıca. İnsanları izleyip, kendi hikayelerini cıkarırdı onların iclerinden. Baskalarının hayatlarındaki gizli hikayelerdi bunlar ve bircok piyasa yazarından cok cok daha tatlı hikayeler olurlardı. Daha sonraları, eski zamanlarda daonun gibi insanları izleyip onlardan hikayeler cıkartar farklı sahıslar oldugunu gorup, onların kitaplarını okumaya baslamıstı. Zaten bu nedenle genelde kelepir ve eski kitap satan yerlere giderdi, bir de kitap ayracı almak icin. Neredeyse haftada bir kitap ayracını kaybederdi ve yerine ne koyarsa koysun o ayracın yerini tutamazdı. Sonra aklına banka sıraları geldi, tiyatro girisindeki sıralar, konser sıraları.... İcinde bulundugu sıralarda kendini bir kitap ayracı gibi hissederdi. Belki de kitap ayracları da onun o sıranın icinde kaybolması gibi, sayfaların arasında bu nedenle kayboluyorlardı. Sıranın yavas yavas ilerleyisi gibi, sayfaların yavas yavas ilerleyisi gibi, altgecitin yavas yavas ilerleyen yuruyen merdiveni gibi.... Evet, hicbir efor sarfetmeden insanlardan kacmanın yoluydu yuruyen merdivenler. Bir kez yolu dogrullttu mu, bir daha geri donup bakılmazdı onlarda, zaten bakılsa da gorulen insan olmazdı buyuk ihtimalle. Altgecitin icine girdikten sonra etrafın sessizligi ve sakinligi dikkatini cekti. Aslında cok sessiz ve sakin sayılmazdı ama az onceki haline gore kat kat daha tercih edilir bir yerdi. Ne yapmak istedigini bilmedigi icin etrafta gezinip duruyordu. Sanki lavabonun icinde kalmıs bir hamambocegi gibi surekli aynı yerlerde dolanıyordu ve etrafını cevreleyen etten duvarları asamadıgı icin de oradan cıkamıyordu.Temizlik işlerinin mutlak bitmiş olacagı bir saate kadar orada kaldı. Sonra metroya binip daha tenha bir durakta indi. Evine cok uzaktı aslında yine de cevrede daha az insan vardı ve acıkhavada yurumek ona daha iyi gelecekti suphe goturmeksizin. Eve geldiginde her zamanki gibi anahtarını cıkardı, temizlikci kadın anahtarlarını giderken bırakmazdı, zaten yıllardır evi temizlemeye o geldigi icin kendine ait anahtarları vardı artık. Ev pırıl pırıldı, sanki her zamankinden daha ozenlice temizlenmişti. Kendi ici de daha bir derli toparlıydı, tum o kargasa ve telas ona neleri sevdigini ve nelerden kacındıgını birkez daha hatıalatmıstı. Dogruca yatagına gitti ve yorulmus olan vucudunu dinlenmek icin uykuya teslim etti. Karnı actı, ama gozlerinin uykuya olan aclıgı bunu bile bastırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
RandomSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye