"...Dunyanın donme hızı ne kadardır acaba? Kucukken binmek icin annemin ellerine asılarak agladıgım, yakardıgım donme dolaplar kadar mı? Tavla oynarken köselere carpıp heyecanla beklerken inatla donen zar kadar mı? Bıyıkları Hulusi Kentmen'e benzeyen, bir kase şekerden pamukşekeri yapan amcanın çarkı kadar mı? Acil girişinden yeni girmiş bir hastanın bakım ünitesine goruturulurken ustunde yattıgı sedyenin tekerlegi kadar mı? Cok karısık hepsi, her ne kadar hayatımızın icinde olsalar da gozden ne kadar da uzaklar. Masanın ustundeki suyu susamadan farketmemek gibi bu, işimiz olmadıkca donup bakmadıgımız ya da bir anlık goz kacamagı yaptıgımız seyler....'1cm uzunlugunda kesilmedigi icin cimler, derisi kemerin derisine yapısmaya baslayacak kadar dayak yemek' kadar haksızlık bu....en azından kitabı oyle diyordu yaslı dagınık saclı, bol pantolonlu amcanın...." elindeki kitabı bırakırken, sokaktan gelen seslerin tadını alabilecek kadar empati biriktirmisti icinde. Aksamın ilk saatleriydi, Yorgun, sinirli ve soluk yuzlu insanlar araclarının iclerinde yolları birer kumas gibi kesiyorlardı anlasılan. Gozunde hepsi zor insanlardı, dunyayı kucaklamak yerine sahip oldukları tum sinirleri dunyanın iki kutbu arasında germeyi yeglemislerdi ve gunun bu saatleri daha da gergin oluyordu herpsi. Koltuga yanlamasına oturdu ardından ayaklarını karsı kolluk uzerinden gecirdi ve yarı yatar vaziyette kaldı. Kitabı yere koydu, sag elinin bas parmagıyla kitap uzerinde bilincsizce desenler ciziyordu belki de birseyler yazıyordu. Tam o sırada dısarından gelen seslerle irkildi, iki kişi birbirine bagırıyordu, muhtemelen hergun olan kucuk kazalardan birinin bagırısmalarıydı bu. Yerinden kalkmadı, sadece dinledi yogunlasan sesleri....Bir kadının ve bir adamın isteksizce ama sinirini cıkarmak istercesine yukselen sesleriyle dolan odasında tepkisizce dinliyordu olan biteni...."Birbirine bagırmaya gucu yetecek kadar gucsuzler ve bir o kadar da aciz. Birbirlerine yukselttikleri sesleri kadar kişiliklerini yukseltseler, gercekten insan olacaklar oysa ki....ya da onun gibi birsey." Elini kitaptan kaldırdı ve karnının uzerine koydu, esnemeye baslıyordu oysaki uyumak icin daha erkendi. Az sonra kadının aglama seslerini isitti, ama duyulurda herhangi bir arbede sesi yoktu, sadece bagırısmalar ve etrafta birikmis meraklı kalabalıgın homurtuları. Anlasılan tum bu gerginlige dayanamamıs ve sinirleri bosalmıstı zavallı kadının ve yine kulakları onu yanıltmıyorsa yogun bir aglama ayini de buna eslik ediyordu artık. Kavga ettigi adam aglamasından etkilenmis olmalı ki sesini dusurmeye baslamıstı, artık kalabalıgın homurtusu daha belirgindi ve sanki az once karsılıklı yuksek tonlardaki o iki ses simdi kalabalıgın icindeki herhangi iki kişi gibi gelmeye baslamıslardı. Basını geriye dogru yasladı:"Bir yuzde ıslaklık belirtileri gorulmeye basladıysa, o yuzun kendini kurutmak icin asması cok normaldir, yani dogası bu, insanın dogası. Bir seyi kurutmak istersek hemen asarız biryerlere; bazen uzerindeki fazla nemi, bazen de kokunu kurutmak icin....Ama ne kadar fayda eder o supheli iste....". Tekrar esnerken gozleri neredeyse kapandıgı icin eliyle yerde kitabı aradı. Koltugun sırt kısmına basının sol tarafını yaslayarak:"Nerde kalmıstık?..Heh! Dunya ne kadar hızlı donuyor olabilir acaba? Sanırım....sanırım o bile bir dostun ona ihtiyacım oldugunda bana sırtını donmesi kadar hızlı donmuyordur....sanırım....".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
DiversosSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye