Kapıyı acmak icin anahtarını arıyordu, elini sag cebine attı ama anahtarları orada degildi, elini cebinden cıkartırken banknotlardan biri de eliyle birlikte cıkıp yere dustu. Parayı almak icin egildiginde ısıgın acık oldugunun farkına vardı. "İcerde biri var" diye hızlıca dusundu, zira anahtarları da yoktu yanında. Kapıyı yoklamayı aklına getirdi ve kapı acıldı, yavasca ilerlemeye basladı, adımları cok yavas ve olabildigince sessizdi ama cok derin nefes alıyordu. Elinde degildi derin nefes almamak, aglasa gozlerinden adrenalin akacak gibiydi.İlerlemeye devam etti, ilk iki odaya baktı, son oda yatak odasıydı ve saklanılacak pek yer yoktu. Kapıyı acarken eline almak icin birseyler baktı fakat aramadıgında ayagına dusen ya da kafasına carpan tum o sert ve acı verici cisimler kaybolmus, kendine zarar vermemesi icin yumusak kaplamalarla sarılmıs nesnelerin oldugu bir evde yasayan delinin yerinde bulmustu. Kapıyı actı cesaretini toplayarak, cussesi cok buyuk olmasa da gucluydu ve bu ona guven veriyordu, fakat kimsecikler yoktu icerde. Bir kere daha dolastı heryeri ve yine kimseyi bulamadı. Sonra tekrar anahtarlarını aramaya koyuldu, salona gitti ilk once, sonra mutfaga, en son da kapının dısına baktı, ancak hicbiryerde bulamadı anahtarlarını. "Neyse" deyip calısma masanının basına gecti, kendisine bir iş bakıyordu, mezuniyetinin ustunden birkac ay gecmişti coktan ve ek işlerini de coktan tamamlamıstı. Bu ay ihtiyaclarını karsılamak icin calısması gerekiyordu ve bu onu rahatsız ediyordu. Duzenli bir iş, sabahları erken kalkmak, tras olmak ve takım elbise giymek yetmezmiş gibi bircok insanla muhattap olması da demekti. Onun yaşam duzeninde düzenli bir iş icin yer yoktu adeta, sevmedigi ne varsa, hepsine eksiksizce sahipti ve bu eksiksizligi ona inanılmaz bir yaptırım gucunun sayesinde mumkun oluyordu: para. Parayı pek sevmiyordu, cunku onun insanları degiştirebilme ozelliginden korkuyordu, bir kralı bir kole, bir koleyi bir kral yapabilirdi para, eger yeterince paranız varsa size cennetten bir arazi satabilecek birilerini bile bulabilridiniz.....Ve kendi cennetini satın almak isteyen insanlarla dolu bu dunyada "para"; tüm kutsal elementlerin hammaddesiydi, içkiden daha kotu bir anne oldugu da kesin....İşte o da "kendi cennetinde" yasayabilmek icin artık paraya ihtiyac duyuyordu, istemeyerek. Oysa ne gerek vardı, herseyin bir bedeli olması, bir karsılıgının beklenmesi gercek insanların yapacagı birsey degildi onun gozunde. Ama gozunde olan birsey vardı, o da kolutugun ustunde kırıs burus olmus gazeteydi, kahvaltı icin birkac yumurta almaya cıkarken almıstı onu, iş ilanlarına bakmak icin. Masadan kalkıp koltuga gecti, okuma lambasını yaktı ve gazeteye bakmaya basladı ama rahatsız oldu. Koltugunda boyle seyler okumaya alısık degildi, orada sevdigi yazarların kitaplarını okurdu, en cok da cok yetenekli buldugu arkadasının şiirlerini. Arada sırada ona birkacını yollardı, oyle hevesli okurdu ki onları, şiirler duvarlarında birer golge oyunu haline gelirlerdi. Ona hep ne kadar yetenekli oldugunu ve şiirlerinin ne kadar harika oldugunu soylemek isterdi, ama yapmazdı. Eger ona ne kadar iyi oldugunu soylemezse, daha da iyi olmak isteyebilecegini dusunurdu ve daha da iyi olmasını istiyordu. Tum bu guzel anıların ustune boyle bir gazeteyi o koltukta okumak, en cok ona saygısıslık olacagından koltuktan kalkıp calısma masasına gitti. Sandalyeye oturdugunda her zamanki rahatsızlık vericiliginden hicbirsey kaybetmediginin farkına vardı, masa lambasını yaktı, eline yıllardır kullandıgı kalemini aldı, lisede bile bu kalemi kullanırdı, bildigi tum sınavlara bu kalemle girmisti. Bu durumu da bir iş bulma sınavı olarak goruyordu. Kalemin arkasına basparmagıyla basarak ucunu cıkardı, gazeteye dogru egilip listeye bakmaya basladı, "Gercekten sarıymıs bu sayfalar, hep reklam olsun diye oyle derler sanıyordum" dedi. Birkac dikkat cekici yere cizgi attıktan sonra, telefon numaralarını ve sirket isimlerini bir kagıda not etti. Yarın arayacak ve konusacaktı onlarla. Şimdiden, yarın gozune cok uzun gorunmeye baslamıstı bile. Kagıdı masanın ortasına dogru ittirdi ve orada bıraktı, kalkarken kalemini kapattı ve eliyle sacını geriye dogru ittirirken elindeki karalamaları farketti. Isıga dogru yaklastırdı elini ve ne yazdıgını okumaya calıstı; fakat hicbirsey anlayamadı. "Nereden geldi ki bu simdi?" diye sordu kendine, az once yazıgı kagıda baktı ancak herhangi bir dagılma yoktu ustunde. Sonra aklına gazete geldi, fakat o da gayet temiz gorunuyordu. Elini az once koydugu yere koymaya karar verene kadar bir sure dusundu. Sonunda aklına masa gelebilmisti. Isıgı masaya yaklastırdı ve uzerindekilere bakmaya basladı, bir cogu okunamaycak kadar dagılmıs bir cok not vardı ustunde. Okuyabildiklerini okumaya karar verdi, bazılarının yarısını okudugunda gerisini hemen hatırlıyordu, okudugu kitaplardan sevdigi yerleri, cumleleri, deyimleri, bazı dörtlükleri, şiirleri, şarkı isimlerini bile not etmişti. Hepsini okuması bir saatten biraz daha fazlasını aldı, en son masanın sol tarafındaki ufak bir yazıyı okudu. İki ya da üç satırlık birseydi ve 60 yasında olmaktan bahsediyordu, "cebinde 1 dolar 20 senti bulunan 60 yasındaki bir adamdan". Kim bilir hangi delinin öyküsüydü o da. Hepsini okuduktan sonra gozlerinin ne kadar yoruldugunu farketti, tum o bozuk yazıları okumak, savas sırasında dusman telgraflarını cozumlemeye calısan bir askerin yaptıgı iş kadar zordu. Yatagına dogru gitti, bıraktıgı gibiydi, kendini bırakıverdi ve bir iki kez yaylandı yavasca. Saga dogru dondu ve yastıgının altında birseyi sakladıgını farketti, elini yavasca yastıgın altına daldırdı. İşte ordaydılar! Anahtarlar! Simdi ici daha da rahatlamıstı, uykuya dalarken aklında arkadasının yazdıgı bir siir vardı, birçok cılgın adamın aynı sokakta yasadıkları bir siir ve o, yazdıgı şiirle hepsinden daha cılgın oldugunu gostermisti....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
AcakSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye