Gündelikci Dusunceler

7 5 0
                                    

Kendi icindeki duyguları bilir, dusuncelerini analiz eder; fakat, asla baskalarına onları aktarabilecek, bu olguları tasıyabilecek kelimeleri secemezdi.

İnsanlar hayatın adaletinin sasırdıgını dusunur, ellerindeki mutsuzlugu sahip olmadıklarına baglarlardı. Kimi icin ihtiyac olan bir gemi, kimi icin bir araba, kimi icin bir cift ayakkabı kimi icin de biraz sevgiydi. İhtiyac duyan insanlar farklı olmasına ragmen deger yargıları hep aynı islerdi herkes icin. Oysa yine aynı insanlar sevginn ve kutsal duyguların maddi olarak bir degerinin olmadıgını soylerlerdi. Ama soz konusu hayat olunca, maddiyat ve maneviyat birbirine karısırdı.

Bazen dusundugu ve degerli buldugu insanların dogumgunlerinde onlara "happy birthday" sarkıları yollarken kendisi "my happy ending" sarkısını dinlerdi. Sonra kendi kendine eklerdi, "yine de deger bir yonu var bu hayatın da" diye. Baska birinin baslangıcını kendi bitisiyle kutlamak iyiydi, onun icin yeterince iyi.

Pencerelere bakıp da orada olmadıgını gordugunde, kendini annesiz babasız kalmıs gibi hissederdi. Bazen meleklerin yoklgunu hissetmenin acısı, diger tum sevgilerin ona ulasmasını engellerdi. Annesinin sacını oksamasını, babasının onunla yaptıgı guzel muhabbetleri algılayamaz olurdu. Ortada oylece kalakalmak, kimsesi yokmus gibi, bir evsiz gibi. Sonra alnına avucunun bilegiyle birlestigi bolgeyi kullanarak yavasca vurur ve "bak yine yaptım, hic yasamadıgım birseyi yasamıs acısını cekmiş gibi davrandım, salak ben..." diyerek kendine kızardı. Yine de bu durum, acısını azaltmazdı.

İnsanlar cocunlukla, kendilerinin soyleyemedigi kelimeleri konusabilmeyi cesaret eden insanları sevmezler. Bu sevmeyenler bazen cogalıp "hayran" kitlesini olusturur ki, birisine hayran olmak tehlikelidir. Cogunlukla hayranı olunan kisinin kendileri icin ozel oldugunu dusunen insanlar bu durumun karsı tarafta da aynı oldugunu dusunurler. Bir zamanlar bildigi bircok insan, idollerinin videolarını izlerken sanki o goruntu tarafında gorulup farkediliyormuscasına ustunu basını duzeltip gozlerini oradan ayırmadan bakarlardı. Bu bir hastalıktı onun icin ve bu nedenle cogunlukla uzak durmayı tercih ettigi insanlar olmustu cevresinde. Hic de azımsanacak kadar az degillerdi.

Sokak isimlerine dikkat ederdi ilk geldigi zamanlarda, "Acaba bu sokaga ismi verilen kişilerle sokaklar arasında bir benzerlik bir baglantı var mı?" diye merak ederdi. Bazen sadece merak ettigi icin bir sokakta asagı yukarı birkac kez yurumuslugu bile vardı, yine de cogunlukla bir benzerlik bulamazdı. Bulabildigi en bariz baglantı, heykeller, bakkal ve bufe isimleri gibi sıradan objeler oluyordu.

Altısında gordugu hayvan figurlerini tahtayı yontarak taklit eder, kendine oyuncaklar yapardı. Cogunlukla oyuncak istemez, kendi oyuncagını kendi yapardı. Kimi zaman eline o kadar cok faca atardı ki oyuncak yaparken, bir iki gun onunla oynayamazdı. Yine de bunu dert etmez, oyuncaklarından daha once kavustugu kitapların sayfalarını karıstırırdı. Annesi ona evde sıkılmasın diye 4 yasındayken okumayı ve yazmayı ogretmisti. O mutfakta yemek yaparken surekli salondan kosa kosa yanına gider ve takıldıgı sayıları, harfleri, kelimeleri sorardı. Boyle zamanlardan alıskanlık kalmıs olacak ki yine aklına sorular geldiginde arada sırada mutfaga dogru yururdu.

Kendini anlatan sozleri, baska insanlar soylediginde, kızardı. Bazen o kadar sık olmaya baslardı ki bu, bosverip, sadece dinlemeye koyulurdu. "Bakalım ne kadarımı biliyorlar, ne kadarımı anlatmıslar?" derdi. Cok gecmeden onun hakkında bildiklerinden korkmaya baslardı. Bu kadar cok seyi nasıl olur da bilebilirlerdi. Belki de herkesin yasadıklarını yasıyor, sıradan olaylarla karsılasıyordu. Her ne kadar farklı olsa da birbirinden, hep aynı tepkiyi veriyordu, diger insanların verdigi. Yine de bunu kabul edemeyek bir yerdeydi coktan. Oyle olsa, onun gibi yuksek gormeleri gerekirdi olayları. Anlamlandırıp bırakılacak seyler degildi bunlar, yasanıp sevilecek, saygı duyulacak seyler olmalıydı. Kendini bu bakımdan yuksekte gorurdu. O yıldızların, gezegenlerin yanında dolasıp, binaların, sokak lambalarının ısıklarını izler ve onlara hasret duyardı. İşte biri daha radyoda onu anlatan bir sozu paylasmıstı, altına da yıldızlı bir isim kondurmayı unutmadan....

Bazen kırlarda dolasırken, elinde haritayla nerede ne varmıs diye bakardı. Eski hobilerinden biriydi bu. Arazide hedef bulmak hosuna giderdi, bazen gunluk hayatında da bunları kullanabilecegini dusundugunden kendisini geliştirme gozuyle de bakardı. Bir suredir haritaları unutmustu bir kosede, işi olmayan herkesin onu unutması gibi... Kimi zaman, bir tepeden asagı inerken bir su yolunun nereden basladıgını kestiremezdi, "Cukur mu yoksa su yatagı mı?" diye uzun uzun dusunur, etrafına bakar, biraz ileri, biraz geri, kimi zaman saga sola yurur bir *hedef noktası arardı. Bazı zamanlarda hayatı da neyin nerede basladıgını bilmedigi olurdu, yine saga sola ileri geri gitmeyi denerdi, ama orada etrafı gormek o kadar kolay olmazdı. Yine de bazen, sonu baslangıcından belli olan konusmalar olurdu, bir yolun tepenin ardında nasıl uzandıgını bilmek gibiydi bu, sadece biraz daha karmasıgı belki, biraz da sonu daha zor olan. Sorun ise, bunu goze alıp alamamaktaydı. Tahminler ve haritalar yanılabilirdi, ha daha fazla ha daha az.

Bir Sehrin YalnızlıgıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin