Her zamanki gibi yürürken yine yolu uzun olanlara cıkmıstı. Aslında yola cıkan herkes icin ilk basta yol uzundur, sadece bitirirken kısa gorunurler. Uzun ve düz, ya da belli olmayacak kadar az kıvrımlı. Duz yollar insana pek fazla sey sunmazlar yurunduklerinde, en azından cogunlukla boyle dusunulur. Kıvrak yollar ise kıvrımlarının sonrasında ne oldugunu merak ettirir insanlara, kadınlar gibi. Fakat-bazen- oyle ilginc dusuncelere sevk eder ki düz yollar insanı, hani alel acele getirilmiş hastalar gibi, sedyeye, oradan hasta yatagına belki de yogun bakıma kadar oyle hızlı nakil eder ki, insan sasırmaya bile zaman bulamaz. Kimi zaman cok belirgin olmasından kimi zamansa hic bilmedigini dusundugu bir sebeple düz yolların boyle bir etkisi oldugunu kendine anlatır, ama asla bir fikir uzerinde tam olarak karar kılamazdı. Yollar da insanlar gibi kendine münhasırlardı. Anlasılan bu konuda fikir sahibi olması, eski bir politikacının konusurken "binealeyn" demiş oldugunu farketmesinden cok daha uzun surecekti. Fikir sahibi olmak da aslında cok ilgincti, aklının bile tapusuna sahip olmayan insanların, nasıl olup da fikir sahibi olabileceklerini anlayamıyordu. Kendisi de dahil olmak uzere, sanki baskalarının da sahip oldugu dusunceleri paylasıyor, bazen onlardan calmıs gibi oluyor, kimi zaman da bir fikri baskalarıyla birbirlerinden habersiz olarak olusturduklarını sandıgı olmuyor degildi. Pek cok fikri herkesten once ortaya atmıs insanlar
vardı tarihte, kitap sayfalarını dolduran gerek hayatlarıyla gerek resimleriyle gerekse dusunceleriyle. En birincileriyler dusunduklerinde ya da dusunduklerini soyleyebilenlerde. Cogu kez tereddut edip soylemekte gec kalınanlardan pişmanlık duyan insanoglunun yuzakıydılar onlar. Bundan yıllar once, sevdigini bir turlu kıza acamayan arkadasından derslerde parmak aldırmaya tereddut edip, ya da cevabı kısık sesle soyleyip oylece kalakalanlar gibi....kendisi gibi....ve ne aksiliktir ki tam o andan once ya birisi cıkar da parmak kaldırır/soyler ya da onun fısıltılarını duyup gur sesle soyleyip odulu kapanlar olurdu. Cesaretleri goz kamastırıcı olurdu, soyleyemeyenin hayalkırıklıgı kadar buyuk bir basarı. Bir an irkildi, sırtındaki kaslar bile gerilmişti, "Aman Tanrı'm!" dedi ürkerek, sanki tüm gozenekleri birden tepki olsun diye bu ürpertiye katılıyrlardı. "Tum bu insanlar, dusuncelerini ilk defa ortaya atanlar arasında, hayatını yalnızlık, sevgisizlik ve mutsuzlukla gecirenler de oldu, hem de bircok, aman Tanrı'm! Aman Tanrı'm!". O an icin basına gelmesini en son istedigi sey, bu insanların tecrube ettikleri olmustu. Tum hayatı boyunca mutlu olmak isteyen bir insanın basına gelmemeliydi bunlar. Tum hayatlarını bu sekilde yasayıp, oldukten sonra kıymete binen bu insanların acı hallerini dusundukce daha cok urperiyordu. Gozleri korkuyla dolmus, titreyerek etrafa bakıyor ama gorduklerini algılayamıyordu, sadece bakıyordu. Bu bir lanetti, lanetten de bir yok olustu. Tam o anda kosarak tum bu dusuncelerden uzaklasmak istedi, ama bu ne mumkundu ne de geride bırakılabilir bir
gercekti. Kendine tekrar tekrar acı cekmesi icin hatırlatıyormuscasına o dusunen beyinlerin hallerini tekrar ettiriyordu. Oyle ani bir degişimdi ki bu, kendini alıstıramadan yakalanmıstı ve simdi hasta olmustu sanki, bir turlu kurtulamıyordu. Bir mikrop gibi hızla yayılıyordu bu dusunceler ve korkular vucudunda. Sanki bir saniyede Ekvatordan Güney Kutbuna gitmişti. Hicbir insanın altından kalkabilecegini dusunmuyordu boyle bir durumdan, diger taraftan da kendini iyileştirmek icin tedavi yontemleri arıyordu. Nafile cabalarının arasında kafatasında "sevgisizlik, kimsesizlik, mutsuzluk, terkedilmişlik" yankılanıyordu. Bircogunun soylemeye bile curet edemeyecegi kelimeleri, anlamlarıyla yasamak akıl almaz derecede zor olmalıydı, oyle ki dusunmek bile aklını kacırmasına yetecek gibiydi. Bir turlu sakinlesemiyordu....Kendisini daha iyi hissetmek icin guzel anılar bulmaya calısıyordu, ancak herseyi biriktiren kumbarası o anda kullanım dısı kalmıscasına hicbirsey bulamıyordu. Kucuklugunden bu yana, hep sevgi ve sefkat istemişti-haklı olarak, zira mutlu bir cocuklugu olmasına ragmen, sevgi ve sefkat hep hayatında eksik kalmıstı. Etrafındaki insanlar onun bu halini gormeden yasamıslardı onuna, kızdıgında ve kırıldıgında bile sefkat gostermekten cekinmeyen kişiliginin kucuk kucuk kırıldıgını gormeden-belki de bilerek-yavas yavas tuketmişlerdi onu. Simdi icinde bulundugu bu durum da aynı o hayattayken olu, oluyken hayatta olan insanların durumuna benziyordu. Kimse bilemezdi haklı mı haksız mı oldugunu, kendisi de dahil, yine de bu onu kendini kaybedercesine korkmaktan alıkoymazdı, koymuyordu da zaten. O gece ne aklı ona duymak istediklerini soyleyebildi, ne de onu mutlu kılabilecek birseyler sunabildi. Tüm soruları cevapsız, nefes aıp verisi aralıksızdı. Sıcak bir gece, evine titreye titreye dondu. Olmeden once, aradıgı sevgi ve sefkati bulmanın umuduyla....Kendi hayatının dramını yasarken baskalarınınkini anlatan kitapların sayfalarının agırlıgını kaldıramayan parmaklarına baktı, sonra da avuciclerine....Elinden birsey gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sehrin Yalnızlıgı
RandomSoguk sehir duvarlarının, bir insanı kucaklayarak usutmesini anlatan, kahramanı olmayan ve bir kahramana gerek duymayan bir hikaye