IX

3.9K 231 25
                                    

Ekin tek kaşını kaldırmış bir şekilde karşımda durduğunda sertçe yutkunup ayağa kalkmak için yerden destek aldım. Bana doğru birkaç adım attığında arkamdaki barakaya geri doğru birkaç adım atmıştım. "Her şeyin sahte olduğu yerde senin tek gerçek olman... İnanılmaz." deyip ciddi bir ifadeye büründüğünde yeniden yutkunmuştum. Yüzünden asla sırıtış eksik olmayan adamın ciddi durması ürkütmüştü.

"Ne demek istediğini anlamıyorum." Pürüzlü çıkan sesimi boğazımı temizleyerek düzeltmiştim. "Gitmem gerekiyor." Hareketleneceğim sırada iki eliyle beni barakaya sıkıştırınca gözlerim dolmaya başlamıştı. O bunu yine yapmıştı ve sonu iyi olmamıştı. Ama bu sefer izin vermeyecektim.

"Sence de bu kadar ayrılık fazla olmadı mı, Sude?" Adımı yeniden vurguladığında başımı geriye doğru çekip aramıza koyabildiğim kadar mesafe bırakmıştım. "Üçtür ne demek istediğini anlamıyorum, Ekin. Beni rahat bırak!"

"Nişanınızın sahteliğinden bahsediyorum. Kürşat'ı kimseyle paylaşmak istememen. Bu doğal. Bunu anlıyorum ama öpüşmeniz abartıydı."

Tamam, ben cidden anlamıyordum. Cidden abartı mı olmuştu? Ama kimse sahte olduğunu bilmiyordu ki. Hem... Ekin bunu nereden biliyordu? Yoksa yem mi atmaya çalışıyordu?

"Kürşat'la aramızda olan hiçbir şey sahte değil Ekin. İlk görüşte aşk diye bir şey duymadın herhalde." dediğimde gülüp yeniden o ciddi ifadesine dönmüştü. Önüme gelen saçımı elinin tersiyle iteklediğinde başımı yana çevirdim. Onunla bu şekilde olmaktan nefret ediyordum ama güçlü olması başka seçenek bıraktırmıyordu.

"Duydum. Hatta yaşadım da. Söylesem inanmazsın."

"Ben gidiyorum." Eğilip kaçacağım sırada çenemi sıkıca kavrayıp yüzüne yaklaştırdığında kastığı çenesiyle sert bir şekilde bakmaya başlamıştı. Gözyaşlarım gözlerimi zorluyordu. Sahte de olsa nişanımda taciz ediliyordum ve sesimi çıkaramıyordum. "Aranızın bozulmasına sebep olmam çok zaman almaz, biliyorsun değil mi?"

Başımı sağa sola salladığımda hazırda bekleyen gözyaşlarım anında intihar etmişti. Bunu yapamazdı. Yapmamalıydı. Bir hayalin peşine düşmüştüm ve Kürşat buna yardım edecekti. Onunla aramız bozulursa konağı da terk etmek zorunda kalırdım. Böyle bir hayatın içine bir daha girme şansını yakalayamazdım.

"Yapamazsın, Ekin." dediğimde gülerek başını sağa sola sallamıştı. "Yaparım, Sude. Sonunda bana geleceksen eğer bunu zevkle yaparım."

"Sana neden gelmek zorundayım?!" diye hiddetle bağırdığımda baş parmağıyla dudağımı okşamaya başlamıştı. O bana dokundukça miden bulanıyordu. "Dokunma artık bana!" diye tısladım.

"Eski günler için." deyip bakışlarını dudaklarıma diktiğinde başımı elinden kurtarmaya çalışmıştım. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. "Lütfen bırak artık beni!" diye tısladım. Güldükten sonra; "Bırakacağım." dediğinde derin nefes almıştım. "Bu dudakları öpmek çok isterdim ama... Kürşat'ın değdiği yere dokunamam. O yüzden..." Ne diyeceğini merak etmeye başladığım sırada başını boynuma koyunca olduğum yerde sıçrayıp omuzlarını tutup iteklemeye çalışmıştım.

"Ekin bırak!" diye bağırdığımda boynuma gülüp hiçbir şey yapmadan başını boynumdan çekmişti. O ilk başta masum gördüğüm adamın şimdi gözlerinde şeytan fink atıyordu.

"Defol git!" diye bağırıp iteklemeye başladığımda gülümseyip başını sallamıştı. "Görüşürüz, güzelim. Kavuşmamıza çok az kaldı."

Barakanın yanındaki çitten atlayıp gittiğinde olduğum yere oturup hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Her şeyin kusursuz bir şekilde mükemmel olmak gibi bir huyu olsa ne olurdu? Mutlaka arada bir pürüz olmak zorunda mıydı?

Köylü Kızı ve KonmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin