Gözlerimi yeni güne açtığımda gerinip yatakta oturmuş ve yüzümdeki gülümsemeye engel olamamıştım. Çalan telefon alarmı artık rahatsız etmeye başladığı için kapatmış ayağa kalkıp perdeyi aralamıştım. Odanın içi hafif aydınlandığında kısa süreliğine yeşil bahçeyi izlemeye başladım.
Daha düne kadar tahta kurularının ses çıkardığı evde hayıflanırken şimdi bir konakta sanki çocuklarıymışım gibi muamele gördüğüm evde konforlu yatakta uyanıyordum.
Dün gece Kuzey'in söylediklerini düşünmekten bir süre uyuyamamıştım. Tenzile Hanım'ın kızına benzediğim için beni işe almış olması, Kürşat Bey'in kardeşini taklit ettiğimi düşündüğü için bana kötü davranması, Reşat Bey'in ağırlığı olduğu evde hiçbir şekilde yorum yapmaması... Bunlar biraz garip hissettirmişti.
Kızlarının ölümüne de üzülmüştüm. Geride üç tane çocuk vardı ve anneleri yanında değildi. Gerçi, annelerini aratmayacak bir anneanneleri ve şanslarının açıkça belli olduğu dayıları vardı.
Aile kavramını bilmeyen bana göre çok büyük bir şey gibi gelmemişti.
Onların bakıcısı ben olduğum sürece bence hep şanslı olacaklardı.
Üzerimi usturuplu bir şekilde giyindikten sonra saçlarımı toplayıp gözlerime sadece rimel sürmüştüm. Bu evde iki genç erkek daha yaşıyordu ve gözlerine batmak istemezdim. Yanlış anlaşılmak ve düşünülmek şu şartlar altında en son isteyeceğim şeydi.
Odadan çıkıp yavaş adımlarla alt kata inmeye başladığımda Kürşat Bey'le karşı karşıya gelince afallamış bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. "Günaydın Kürşat Bey." deyip gülümsedikten sonra inmeye devam etmiştim. "Günaydın, köylü kızı."
Olduğum yerde durup indiğim birkaç merdiveni geri çıktıktan sonra sinirle karşısına dikilip ellerimi belime koydum. "Ben köylü kızı değilim!"
Sol dudağı yukarı kıvrıldığında dişlerimi birbirine bastırdım. Hep böyle alaycı olmak zorunda mıydı? Resmen selam verip borçlu çıkmıştım ya!
"Öylesin. Sadece onu örtmeye çalışıyorsun." Alaycı sesine karşılık gözlerimi kısa süreliğine kapatıp başımı sağa sola sallayarak açtım. "Sizinle uğraşamayacağım, Kürşat Bey."
Arkamı dönüp alt kata indiğimde arkamdan sadece; "Gerek olacağını sanmıyorum." demişti. Duymamazlıktan gelip uzun uğraşlar sonunda mutfağı bulduğumda Ahu Hanım'la karşılaşmıştım. Çocuklara kahvaltı hazırlamak istiyordum.
"Ahu Hanım! Günaydın!" Ona seslenmemle geldiğimi fark edince bana bakıp gülümsedi. "Günaydın Sude."
Yanına gidip kahvaltı hazırlayan kadını izlemeye başladığımda arkasını dönüp bana baktı. "Hayırlı olsun. Ben Emel, aşçıyım."
"Bende Sude, bücürlerin yol arkadaşı." Gülümseyip işini yapmaya devam ettiğinde Ahu Hanım'a bakıp şirin bir şekilde; "Çocukların kahvaltısını ben hazırlayabilir miyim?" diye sordum. Halime bakıp kısa süreliğine kahkaha attıktan sonra başını sallayınca hevesle ayağa kalkıp Emel Hanım'ın verdiği mutfak önlüğünü takıp ellerimi birbirine sürtmüştüm.
Uzun zamandır yapmadığım yaban mersinli pankekten yapacaktım.
"Bu arada Sude, bana abla desen yeterli." Dolaptan malzemeleri çıkardığım sırada Ahu ablanın dediğiyle gülerek başımı sallamıştım. "Ya yemin ederim herkesle resmi konuşmak ne kadar zormuş." diye isyan ettiğimde kahkaha atıp başını yukarı aşağı sallamıştı. Kısa süreliğine onu incelediğimde kısa boyuna nazaran fazladan kilosu onda tatlı durmuştu. Selena dizisindeki Müstesna Teyze gibiydi ama daha gençti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...