Kürşat afallamış bir şekilde etrafına bakınmaya başladığında köylü kızını göremeyince endişelenmeye başlamıştı. "Ne yaptığını sanıyorsun köylü kızı!" diye tıslayarak etrafına bakınmaya devam ettiğinde gök gürlemesiyle etraf birkaç saniyeliğine parlamıştı. Gözü birkaç metre ötesindeki zeminde parlayan şeye kaydığında sakin adımlarını oraya doğru yönlendirdi. Gözleri kısık görebildiği şekilde çamur olmuş toprağa dokunduğunda parmağına değen metalle kaşları çatılmıştı.
Parmaklarıyla inceleyip yüzük olduğunu anladığında kafasını hışımla kaldırıp etrafta koşmaya başladı. "Sude! Neredesin Sude!" Bir yandan bağırıp bir yandan büyük olmayan ağaçlık alanda koştuğunda yolun girişindeki gri arabayı görünce gözleri irileşmişti.
"Kahretsin! Ekin! Dur!" Nefes nefese kalana kadar koştuğunda Ekin onu duymuş ve Sude'nin kapısını kapatmıştı. Arkasına dönüp ona koşarak gelen Kürşat'a baktığında gülümseyip duraksadı ve el salladı. "N'aber Kürşat!"
Kürşat nefesini daha fazla harcamamak için hızla koşmaya devam ettiğinde Ekin ona asker selamı verip; "Biraz özlem gidereceğiz! Sana da fotoğraf atarız!" diye bağırıp gülerek arabaya binip hızla sürmeye başlamıştı.
"Allah'ın belası!" diye öfkeyle kükredi Kürşat. Derin nefes alıp kalp atışlarını düzene soktuktan sonra ıslanan saçlarını karıştırıp düşünmeye başladı. Ekin onu nereye götürebilirdi? Kahrolası adam Kübra için çabalamamışken şimdi yapamadıklarını Sude'de yapmaya çalışıyordu.
Konağa döndükten sonra gözüyle Sedat'ı inceleyip ona bulaşmamak için kendini evin içine atmıştı. Onu da çok suçlayamıyordu. Söylediklerinin ağır olduğunun farkındaydı ama elinde değildi. Sude'nin gözlerinin içine baktığında kendisine karşı bir şeyler hissedebileceğini fark etmişti ve bunun olmasını istemiyordu.
O kimseyi sevmezdi ve Sude'yi üzerdi.
Arabasının anahtarını ve montunu hızlıca alıp evden çıktığında bir anda aydınlanma yaşamıştı. Kübra her yağmurlu sonbahar akşamında Ekin'le buluşur dağ evindeki yazlığa giderdi. Kesinlikle yine oraya gidecekti.
Arabaya binip son süratle kaygan yolda dikkatle sürmeye başladığında boşta kalan elini alnına koyup düşünmeye başlamıştı. Pekâlâ, Ekin'in ona takıntılı olmasının çok mantıklı bir açıklaması vardı. Ama Sude? O neden onun peşinden gidiyordu? Yoksa gitmiyor muydu? Bu soruya pek cevap veremiyordu.
Ekin'i umursamadığını biliyordu ama emin olamıyordu. Ona göre o bir köylü kızıydı, kendi ağzıyla söylemişti. Daha önce kimseyi sevmemişti ve Ekin'in takıntılı ilgisi hoşuna gitmiş olabilirdi. Tam anlamıyla güvenememesi bu yüzdendi.
"Bu eve hiç adım atmamalıydın, köylü kızı." diye mırıldandı eve yaklaşırken. Onlara hem kardeşlerini hatırlatıp hem de hayatlarının bir anda ortasına dahil olmuştu. Bu Kürşat'ın hoşuna gitmiyordu. Sırf kardeşine benzediği için kabullenilmesini kabullenememişti. Annesinin, babasının, hatta kardeşinin bile ona alışmasını garipsemişti.
Çünkü onlar sanki Sude üzülürse Kübra üzülecekmiş gibi düşünüyorlardı. Bu doğru değildi. Kübra hayatındaki en büyük hatanın bedelini ödemişti ve geri kalan parçalarını ailesine bırakmıştı.
Arabadan inip kapısını sertçe kapattıktan sonra ahşap kapının önüne geldiğinde etrafına bakınıp kapıya yumruk atmıştı. "Ekin aç kapıyı! Burada olduğunu biliyorum!"
Ekin duyduğu sesle gülümseyip Sude'yi yatırdığı yatakta izlemeyi bırakıp yanağına öpücük bıraktıktan sonra; "Kardeşine ufak bir ders vermem gerekecek, güzelim. Hemen geliyorum." deyip odadan çıkmıştı. Uzun koridoru olan iki katlı evde ağır adımlarla kapının önüne gittiğinde duraksayıp gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...