Elimde birkaç alışveriş poşetiyle mağazadan çıktığımda Kürşat'a sulanmaya çalışan görevliye ters bir şekilde bakmayı ihmal etmemiştim. Kuzey çocukları alıp geleceğini söylemişti, bizde Kürşat'la yemek katına çıkıp kahve içmek için masalardan birine oturmuştuk.
Etrafıma gülerek şaşkın bir şekilde bakmaya başlamıştım. Daha önce hayalini kurduğum hayatın tam ortasına düşmüştüm ve mutluydum. Birkaç pürüz oldu diye tırnaklarımın kırılmasına izin vermeyecektim.
Kürşat elinde kahvelerle yanıma geldiğinde etrafa bakınmayı bırakıp gülümseyerek teşekkür edip kahveyi aldım. Karşıma oturduğunda gülen bana bakıp tek kaşını kaldırdı. "Neye gülüyorsun köylü kızı?"
Omuz silkip; "Hiç." dedim. Kahvemi üfledikten sonra bir yudum aldığımda acı olmasıyla bedenim titremişti. "Kürşat! İnsan biraz süt koydururdu!" diye isyan ettiğimde gülüp kahvesini yudumladı. "Kahve sütlü içilmez köylü kızı."
Burun büzüp gözümün ucuyla ona baktıktan sonra tekrar etrafı incelemeye başlamıştım. Herkes sevdikleriyle karşılıklı oturmuş gülerek muhabbet ediyor, yemek yiyor, içeceklerini içiyordu. Yalnızlar bilgisayarlarını karşılarını almış bir şeylerle uğraşıyordu. Ne kadar da garipti. Birileri ya çok mutluydu ya da hiç mutlu değildi. Ya tamamdı ya da yalnızdı. Ortası yoktu.
"Bensiz kahve demek!" Kuzey'in sesiyle irkildiğimde dalgın bakışlarımı toparlayıp ona dönmüştüm. Önümdeki kahveyi itekleyip; "Ben içemiyorum. İstersen sen alabilirsin." dediğimde gülerek yanımdaki sandalyeyi çekip oturmuştu. Kuzey bardağımı alacağı sırada Kürşat el koyup; "Sen benim bardağımı al." dediğinde şaşkın bir şekilde ona bakmıştım.
"Anladık ağabey, nişanlının bardağından içmemi istemiyorsun." diye homurdanan Kuzey'e kahkaha atmıştım. Kürşat da eminim ki tam olarak bu sebepten almıştı zaten bardağı, aynen. Eminim ki kendi kahvesi azaldığı için benim bardağıma el koymuştu.
"Çocuklar nerede?" diye merakla sorduğumda; "Uzun zamandır gelmediler ya hala oynuyorlar. Bence biz geçelim." demişti. Aslında biraz daha kalsaydık fena olmazdı... Daha ne zaman gelme fırsatı yakalayacaktım ki?
Varlığını uzun zamandır unuttuğum telefonumdan ses geldiğinde kaşlarım çatık bir şekilde gözüm çantama kaymıştı. Gözüm kısa süreliğine Kürşat ve Kuzey'e kaydığında merakla bakınca; "Reklam mesajı falan herhalde." deyip çantamdan telefonumu çıkardım. Ben bu telefonu aldığımdan beri bir kere bile çalmamıştı.
Tuş kilidini açıp gelen mesajın üzerine tıkladığımda kaşlarım çatılmış, ellerim uyuşmuştu.
"Sabret güzelim, az kaldı."
Bu da ne demekti? Kim nasıl bu mesajı gönderebilirdi? Ben bile daha numaramı ezberlememişken kim numaramı bulup mesaj göndermişti? Ekin... Ekin olabilir miydi?
"Buz kestin Sude." Kuzey'in cümlesiyle başımı ağır bir şekilde telefondan kaldırıp sertçe yutkunmuştum. "Bir şey..." Boğazımı temizledim. "Bir şey yok. Saçma sapan reklamlar." deyip geçiştirmeye çalıştığımda Kürşat'ın olduğu yerden kalkıp telefonu elimden çekmesiyle refleks olarak ayağa fırlamıştım. "Kürşat ne yapıyorsun!"
Telefonu hava kaldırıp kaşları çatık bir şekilde; "Saçma sapan reklam mı seni bu hale getiriyor?!" diye tıslayınca yutkunup yerime oturmak zorunda kalmıştım. Mutlu olmak istiyordum, tamam mı? Koşulsuz şartsız mutlu olmak istiyordum. Duyuyor musun hayat? Çiçeklerimin arasına neden diken serpiyorsun?
Olduğum yere sindiğimde endişeyle Kuzey'e bakmıştım. Kürşat mesajı okuduktan sonra gözleri kısık bir şekilde telefonuma bakmaya başlamıştı. "Bu ne demek?" diye sorduğunda sertçe yutkunup ona döndüm. Yanlış anlamamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...