Sorunlardan kaçmak değil de daha çok onlarla yüzleşme taraftarı olan biriydim. Çoğu zaman korkusuzdum çünkü canımdan başka kaybedecek bir şeyim yoktu. O da şimdiye kadar çok önemli değildi zaten. Ama şimdi... Hayatımdaki en büyük sorundan kaçmak istiyorum. Onunla yüz yüze gelecek kadar güçlü olduğumu düşünmüyordum.
Ama ondan bir adım kaçmak istesem o bana iki adım atıyor ve karşıma dikiliyordu. Bunu neden yapıyordu? Daha düne kadar benimle alay eden adam şimdi tereddütsüz gözlerimin içine bakarak bunun oyun olmadığını nasıl söyleyebiliyordu?
Oyundu. Bariz, apaçık bir şekilde oyundu. Yan yana geldiğimizde bile zıttık. Onun bedeni ışıldarken ben karanlığın arasından aydınlığa çıkmaya çalışıyordum. O heveslerine doymuşken ben daha yeni tat almaya başlamıştım. Benim kalbim daha yeni kanat çırpıyorken onun kanatları çoktan kırılmıştı. Biz birbirimizi tamamlayamazdık. Onun yaraları vardı ve ben onun yaralarını saracak kadar büyük bir yara bandı değildim.
En önemlisi kardeşine benziyordum. Bu zaten en başında beri büyük etkendi. Beni en çok rahatsız eden buydu. Aksini yapmaya çalışması... Sebebini bir türlü anlayamıyordum ama Ekin'in götürdüğü evde geçirdiğimiz üç günün sonunda bunun olduğundan emindim. Sonucunu merak etmiyordum çünkü biliyordum. Hayal kırıklığı.
Son sözlerinden sonra Kürşat'ın şaşkın bakışlarıma gülümseyip yola odaklandıktan sonra sessiz geçirdiğimiz yolculuğun sonunda arabadan indiğimizde arkasından paytak adımlarla onu takip etmeye başlamıştım. "Köylü kızı yanıma gelsene."
"İyiyim ya böyle." deyip ona yetişmeye çalıştığımda olduğu yerde durup gülerek başını sağa sola sallayınca nefes nefese yanında durup gülmeye çalıştım. Neredeyse dalaklanacaktım yahu! Onun bir adımı benim üç adımıma bedeldi neredeyse. Kolunu gösterdiğinde girip dudaklarımı birbirine bastırıp yanından ilerlemeye başlamıştım.
"Bara gireceğiz ama burası tahmin ettiğin barlar gibi değil, şimdiden söyleyeyim." diye uyardığında başımı yukarı aşağı sallayıp onu takip etmeye devam etmiştim. Daha doğrusu yavaş adımlarım yüzünden bir süre sonra beni çekiştirmeye başlamıştı.
Nefes nefese kaldığım yolun sonunda deri kapılı barın içine güvenliğin kontrolünden sonra girdiğimizde sisli havanın içinden geçmeye başlamıştık. Yoğun kırmızı dalgalı ışık insanların sadece silüet olarak görünmesini sağlıyordu. Barda ne işimiz vardı ki?
"Gözlerime inanamıyorum!" Sakin çalan müziğin arasından cırlayan ses duyduğumda afallayıp etrafıma bakındıktan sonra bir grubun arasında ayağa kalkmış kadının bize baktığını görmüştüm.
"Bu nereden çıktı ya." diye homurdanan Kürşat'a anlamsız bir şekilde baktığımda bakışlarımın odağını; "Kardeşim! Nerelerdesin ya!" diyen esmer bir yetmiş boylarında sivri suratlı adam almıştı. Pörtlek gözlerine çektiği göz kalemi biraz ürkütücü görünüyordu açıkçası.
Kolumu Kürşat'tan ayırdığımda birbirlerine sarılıp hemen araya az önce cırlayan kadın girip kollarını Kürşat'a ahtapot gibi sarınca kaşlarım istemsiz çatılmıştı. "Kürşat, bebeğim. Kendini çok özlettin."
Kadının kollarını bedeninden zorla ayıran Kürşat derin nefes alıp; "Sosyal mesafe Eril. Sosyal mesafe." deyip ofladıktan sonra diğer adam karşısına geçip; "Oğlum özlettin kendini ya. Görünmüyorsun bayadır." deyince Kürşat gülüp; "Bu aralar biraz yoğunum." dedikten sonra bana bakıp göz kırpınca utançla gülümsemiştim.
Gözümün önünde iri el gördüğümde irkilip bakışlarımı kaldırdığımda pörtlek gözlü adam karşımda sırıtmaya başlamıştı. "Ben Burak. Memnun oldum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...