Bir hafta.
Kürşat'ın bir tek haykırarak seni seviyorum demediği günün ardından bir hafta geçmişti. O süre zarfında eve dönmek istediğimi söylesem de Kürşat'ın demek isterdim ama Tenzile Hanım'ın reddetmesi yüzünden dönememiştim.
Saçma sapan kabuslar ve rüyalarla karışık gecelerimin ardından artık bu yeni eksiklerle dolu hayatıma alışmaya başlamış gibiydim. Ne kadar dışarıdan eve gitmek istiyorum desem de içten içe konağın bana iyi geldiğini hissediyordum.
Oysa ki kötü olmama da bu konak sebep olmuştu.
Çok değişiklik olduğunu söyleyemezdim. Ahu abla izninden döneli üç gün olmuştu ve Eslem denen yeni bakıcı ortalıkta gözüme batmaktan başka bir şey yapmıyordu. Ama nasıl sinir oluyordum ki anlatamam. Sarp'ın ona gülerek bakması bile kıskançlık damarlarımı yerinden oynatıyordu.
Kürşat'la ilgilenmek istediğindeyse... Allah'ım! İçten içe öyle kanım kaynıyordu ki bunu anlatmak çok zordu. Ciddi anlamda kanım kaynıyordu ve engel olamıyordum.
Hayır, ona ne oluyordu ki Kürşat'la ilgileniyordu? Koskoca nişanlısı buradaydı. Henüz cevap vermemiş olsam da bence nişanlısıydım. Evet, o gün zamana ihtiyacım olduğunu söyleyip odadan ayrılmıştım. Ayaklarım önceden kaldığım odaya gitse de yarı yoldan dönmeme Sarp sebep olmuştu. "Orada artık Eslem kalıyor." diyerek.
Bende el mahkum Kürşat'ın odasındaki iki kişilik koltuğa uzanıyordum. Onun ısrarlarına artık hayır diyebiliyor olmam gerçekten büyük gelişmeydi. Gerçi, aramızda az bir mesafe kaldığında hayır dediğimi sanarken bile evet diyordum ama neyse.
Bugünse... İçimde farklı bir heyecan vardı ve bastıramıyordum. Kürşat saat üçe kadar hazır olmam gerektiğini söylemişti. Yemeğe çıkacakmışız! Bazen gerçekten onun bana bu kadar ilgili davranmasını anlayamıyordum ama artık akışına bırakmıştım. Ve bugün ona evet diyecektim.
Yüzüğü yanında getirir miydi acaba? Tıpkı nişandaki gibi takar mıydı? Ah! Sanki yüzük çok önemliymiş gibi davranıyordum ya bazen kendime bu yüzden katlanamıyordum.
Ama Kuzey'e yüzüğü de götürsün demesini söylersem sanki hiç fena olmazdı. Hiç yoksa artık Eslem kimle ilgilenip ilgilenmediğinin farkına varır da ayağını denk alırdı. Hah.
Heyecanım yüzünden erken kalkmış olsam da midemde o kadar kelebek uçuyordu ki bir şey yiyememiştim. Kürşat odasında olmadığı için orada rahat bir şekilde takılıyor ve evden getirttiğim birkaç parça kıyafete bakıp ne giyebilirim diye düşünüyordum. Fotoğraf çekilir miydik? Ona göre giyinseydim yahu.
Hafif ısınmaya başlayan havalar beni biraz cesaretlendirdiği için kısa kollu omuzları açık turuncu bir bluz tercih etmiş olsam da üzerime ceket almayacak kadar aptal değildim. Altına yüksek bel, hafif eskitme siyah kot pantolon giyip beyaz spor ayakkabıyla tamamlarım diye düşünmüştüm. Elbise falan giyemezdim, o kadar da hevesli görünmek istemiyordum.
Gerçekten hafif bir makyaj -maskara ve parlatıcı sürülmüş kadar hafif- yapıp pantolonumla benzer desenli ceketimle tamam hissetmiştim. Biraz resmî olmamıştı ama, olsun. Bir resmiyetin içinde olsaydık öyle giyinirdim.
Telefondan saati kontrol ettiğimde bir saate hazır olduğumu görünce acıyla gülümseyip kalan iki saatimde ne yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım. Bir şeyler atıştırmak iyi gelebilirdi.
Mutfağa indiğimde Eslem'i görünce mimiklerimin iğreniyormuş gibi durmasına engel olamamıştım. Belki başka kimseden kıskanmazdım ama Eslem de benim yolumdan geçiyordu. Hayır aklına farklı şeyler gelirdi falan, Kürşat'ın odasına dalmaya çalışırdı diye demiyordum yani. Öyle bir şey olsa ağzını burnunu yırtardım. Bu bana hakaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...