Sude hayallerine kavuşmak umuduyla ailesini geride bırakıp Konmaz Konağı'nda işe gireli dört aya yakın bir zaman olmuştu. Önce güzel bir maaş alacağını öğrendiğinde mutluluktan havaya uçmuş, sonra o sürekli kendisiyle alay eden Kürşat Konmaz sayesinde yarıda kalan okulunu tamamlamak için ilk adımı atmıştı.
Babası karşısına çıkana kadar her şey çok güzeldi. Onun için kaçtığını söylemeseydi sahteliğin altına sığındığı nişana adım atmayacaktı. Sahteliğin arasından sıyrılan gerçekle başa çıkmak zorunda kalmayacaktı.
O sevgiyle başa çıkamamıştı.
En büyük sorununun bu olduğunu düşünürken şimdi en yıkıcı gerçeklerle baş başa kalmıştı ve onlarla savaşmak zorundaydı. Şimdiye kadar fark etmediği gerçeklerle...
Yattığı sedyenin diğer tarafına dönüp biraz da yastığın diğer tarafını ıslatmaya başladığında kapalı gözlerinin ardındaki tek şey hamilelik ve bu bebeğin tek annelik şansı olmasıydı. Evet, kendini her zaman olgun görmüştü ama şimdi çocuk olarak görüyordu.
Böyle hayal etmemişti ki...
Belki bir adamı sevecekti... Kürşat hariç bir adamı. Çünkü bunları Kürşat'la yaşayamayacağını düşünüyordu.
Sevdiği adamla görüşmek için can atacak, her görüştüğünde kalbi kulaklarında atacaktı. Sinemaya gideceklerdi, yan yana izledikleri filmin sonunda o filmi tartışacaklardı. Kol kola yürüyüp kahkahalarla birbirlerine bakacaklardı. Belki çok özel bir anda naif bir şekilde o adam Sude'nin dudaklarına dudaklarını değdirecekti.
İlk öpücüğünü böyle hayal etmişti.
Çok romantik olmasa bile midesinde kelebekler uçurtacak evlilik teklifinin sonrasında evet diye haykıracaktı. Evlenecekti. Ondan önce birisiyle birlikte olmayı hiç düşünmemişti.
Kürşat gardını yıkana kadar biriyle nefeslerinin karışmasını bile düşünmemişti. Düşüncelerinden utanırdı.
Ama şimdi kimse onunla kötü olmasın bile isterken Ekin denen adamın aşk takıntısı yüzünden düştüğü hale bakıyordu da bu yüzden gözyaşlarına hâkim olamıyordu.
"Beni kimse böyle kabul etmez." diye mırıldandığında Kürşat duyduğu mırıltıyla başını kitabından kaldırıp kaşlarını çattı. "Hayatım bitti." diye devam etti. Kürşat söylediklerini anladıktan sonra alnını kırıştırıp oturduğu ağrı bırakan berjeri sedyenin yanına çektikten sonra şefkatle Sude'nin gözünden düşen yaşları silmeye başlamıştı.
Sude irkildi. Şişmiş gözlerini yavaşça aralayıp Kürşat'ın açık denizlerinde düştüğünde birkaç damla yaş daha süzüldü. "Belki yüzde bir de olsa bir ihtimalimiz vardı." diye mırıldandı içinden. "Şimdi o da kayboldu."
"Sen ne mırıldanıyorsun bakayım?" Kürşat'ın kulaklarını çınlatacak şekilde şefkatli sesine yüzünde istemsiz gülümseme oluştuğunda gözlerini tamamen aralayıp odağını sadece o yapmıştı. "Nasıl fark etmedim Kürşat?"
Duraksadı. Zincirleme kazaya maruz kalan kelimeler dudaklarından fırlamak için can atsa bile o cesareti bulamıyordu. O bu konularda utanıp yerin dibine girerken şimdi yaşadığı şeyi nasıl anlatacaktı?
"Hiçbir şey hatırlamıyorum, bilmiyorum. Benim karnımda bir bebek var ve onu aldırırsam daha anne olamayacağımı söylüyorlar. Ben nasıl fark etmedim Kürşat?"
Hıçkırıkları ardı arkasını takip ettiğinde Kürşat destek olmak için saçlarını okşamaya başlamıştı.
"Ben hep, her anında yanında olacağım Sude." Sözleri o kadar içten söylemişti ki kendisi bile şaşırmıştı. "Bir gün yanında olamazsam o gün cenazemin olduğu gündür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...