Tedirgin bir şekilde Kürşat'a baktığımda güven verir bir şekilde gülümseyip ellerini dizlerine vurduktan sonra; "Buna fırsatımız olmamıştı." deyip göz kırptığında elimle yüzümü kapatıp kahkaha atmamak için kendimi zor tutmuştum. Yahu onlar nasıl bu kadar rahat oluyorlardı? Ben utançtan yerin dibine giriyordum.
"Siz de ayrı garipsiniz." diye söylenen Kuzey'e ellerimi yüzümden çekip gülmüştüm. "Birkaç dakikaya geliyorum. Kahveyi ben yapacağım." diyen Kürşat'a şaşkınlıkla baktığımda sol dudağı yukarı doğru kıvrılmıştı. Mideme giren kramplar eşliğinde en az benim kadar şaşkın Kuzey'le birbirimize baktığımızda; "O mu yapacakmış kahveyi?" diye sorduğunda başımı salladım. "Öyle dedi galiba."
Arkasında şaşkın bizi bırakıp mutfaktan çıktığında sertçe yutkunup; "Bak kesin beni öldürecek. Zehirlenirsem beni kurtarır mısın Kuzey?" diye sorduğumda halime bakıp gülmeye başlamıştı. İsyankâr bir şekilde; "Niye gülüyorsun Kuzey? Ciddiyim!" diye yakındığımda başını olumsuz anlamda sallayıp; "Ağabeyim sana kıyamaz." demişti. Yaa, evet. Kıyamaması için ne gibi bir sebep vardı acaba?
Ayağımla tedirgin bir şekilde yerde ritim tuttuğum dakikaların sonunda Kürşat mutfağa girdiğinde sertçe yutkunup gözümle hareketlerini takip etmeye başlamıştım. "Kahve nerede köylü kızı?" diye sorduğunda komut almış asker gibi hızla ayağa kalkıp tezgâhtan kahveyi alıp gözlerine bakarak kahveyi mermerin üzerine koyduğumda gülmüştü. "Neden tedirginsin köylü kızı?"
Kuzey kahkahayla; "Onu zehirlemenden korkuyor." dediğinde alt dudağımı dişlerimin arasına alıp başımı yukarı aşağı salladım. O çok beğendiğim kahkahasını kulaklarıma bahşettiğinde sertçe yutkunup birkaç adım geri çekildim. Elini yanağıma koyup; "Güzel nişanlımı neden öldürmek isteyeyim?" dediğinde tezgâha tutunmak zorunda kalmıştım.
Hayretle gözlerine baktığımda derin mavisi gözleri hiç fire ermeden aynı duygularla gözlerime bakıyordu. Şefkatle. Hiç koşulsuz söylediği cümlesi bedenimi uyuşturmaya yetmişti.
"Şimdi müsaade et de kahveyi yapayım." deyip göz kırptığında uysal kedi gibi başımı yukarı aşağı sallayıp donuk bir şekilde masaya oturmuştum. Kuzey elini gözümün önünde salladığında irkilip ona bakınca; "İyi misin?" diye sormasıyla başımı yukarı aşağı salladım. Ağlamak istiyordum. Kürşat'ın gözümün içine bakarak söylediği cümle yüzünden mutluluktan ağlamak istiyordum.
"Ee, Sude. Anlat bakalım. Okuldan sonraki planın nedir?" Kuzey'in sorduğu soruyla masanın üzerindeki çiçekte olan dalgın bakışlarımı çekip afallamış bir şekilde yüzüne baktım. Sahi, bundan sonraki planım neydi? Bununla başa çıkabilecek miydim? Bunun altından kalkabilir miydim?
Duygularıma dur diyemeyecektim, bundan emindim. Ama bu şekilde devam edemezdim. Canım çok yanacaktı. Gözlerine baktıkça kalbimin reverans yapıp mekânı terk etmesini kabullenemezdim. Mutluluktan kramp giren midemi görmezden gelemezdim.
"Aslında bir planım var ama... Bunun için annemle konuşmam gerek." deyip gülümsemeye çalıştım. "Yardımcı olabileceğim bir şey varsa seve seve yardımcı olurum."
Omuz silktim. "Anneme buradan ev almayı düşünüyorum. Buraya gelirken yüklü miktarda para vermişti. Yetebileceğini düşünüyorum." Sözlerimden sonra mutlulukla karışık şaşkınlık yakalamıştım gözlerinde. Boğazımı temizledim. "Hem onu çok özlüyorum."
Yalandı. Evet, annemi çok özlüyordum ama ona buradan ev alma isteğim yalandı. Hissettiğim duygularımın altından kalkamadığım için gitmek istiyordum. Nasıl yapacaktım bilmiyordum ama en azından buna bir adım atmam gerekiyordu. Bir insanın kalbi sürekli avuç içinde sıkılı gibi hissettirir miydi? Yaşadığımın tam anlamı buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...