Odada elime geçen ufak parçalı eşya ne varsa ellerini kendine siper eden Buray'a öfkeyle atmaya başlamıştım. "Senin bu yaşta hacca gitmen gerekiyordu! Bana sapıklık yapman değil!" diye bağırdığımda; "Sakin ol be!" diye bağırınca elimdeki ufak kar küresi kafasına çarpmıştı. Acıyla inlediği sırada Ekin içeri girince masanın üzerindeki defteri de ona doğru savurdum. "Siz beni mi sınıyorsunuz ya!"
"Of! Kübra ne oluyor! Sakin ol!" Kendine siper ettiği elleriyle bana doğru yaklaşınca yatağın üzerindeki yastığı alıp kafasına fırlatmıştım. "Başlayacağım Kübra'na artık ya! Çekil şu sapığı öldüreceğim!"
"Hışımla kollarımı tutup hareket alanımı kısıtladığında; "Ne sapığı ne oluyor?" diye sorunca alev fışkıran gözlerimi gözlerine çevirmiştim. "Bu şerefsizin bir üstüme atlamadığı kaldı!" diye püskürdüğümde Buray sertçe yutkunmuştu. "Kancık!" diye haykırdım.
"Buray! Seni öldürmeden defol git!" Ekin'in tıslaması üzerine Buray hışımla başını sallayıp odadan çıktığında kollarımı kurtarıp öfkeyle Ekin'in karşısına geçtim. "Sen benden ne istiyorsun ya!"
"Sadece bir akşam yemeği Kübra. Sonra zaten rahat bırakacağım." Öfkeyle parlayan gözlerim ağır ağır silinmeye başladığında sertçe yutkunup başımı yukarı aşağı salladım. Buray'ın getirdiği içinde elbise olduğundan emin olduğum kutuyu açıp içindeki kıyafetle şaşkınlıkla baktığımda irileşmiş gözlerimle Ekin'e döndüm.
Siyah renkli mayoya benzer kumaş parçasını şaşkınlıkla kutudan çıkardığımda Ekin'in gözüne sokar bir şekilde gösterip; "Bunu mu giyecektim?" diye şaşkınlıkla sordum. Ekin kıyafeti baştan aşağı süzüp gülümsediğinde dolmaya başlamış gözlerimle kıyafeti kenara fırlattım. "Bunu mu giyecektim?"
Başını yukarı aşağı sallayınca sinirle karışık kahkaha atıp başımı sağa sola sallamaya başladım. "Ekin bana neden bunu yapıyorsun? Ben basit bir köylü kızıyım. Bana neden bunu yapıyorsun?" Pürüzlü sesimle sorduğum soru üzerine yanıma gelmeye çalıştığında kafamı sallayıp elimle durdurmuştum. "Allah kahretsin! Ben bunları yapamam, Allah kahretsin!"
Endişeyle; "O senin en sevdiğin kıyafetindi Kübra." dediğinde yere oturup kahkaha atmaya başladım. "Ben..." Bir kahkaha daha. "Benim mi?" Kahkaham hıçkırıklara döndüğünde; "Ben köylü kızıyım. Bu değilim!" deyip elimle yüzümü kapatarak ağlamaya başlamıştım. Bu kadarı cidden fazlaydı. Kübra'ya benzediğim için alay konusu olmam, şefkat görmem, kaçırılmam, karakterimin dışına çıkılmak istenmesi... Ben bu değildim.
"Lütfen sakin ol güzelim, lütfen."
"Yaklaşma bana!" diye bağırıp ellerimden yüzümü çektiğimde şaşkınlıkla bakan gözleriyle karşılaşmıştım. "Ben bunu yapamam Ekin. Yalvarırım isteme." diye mırıldandığımda anında başını yukarı aşağı sallamıştı. "Tamam, özür dilerim. Lütfen sakin ol."
"Çıkar mısın?" Lafımı ikiletmeden tedirgin bir şekilde çıktığında bacaklarımı kendime çekip hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, Sude." diye söylendim hıçkırıklarımın arasından. "Yarından itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacak."
Sakinleştikten yarım saat sonra kahvaltımı yapıp yatağa uzanıp düşünmeye başlamıştım. Bu işkenceyi nasıl daha erken sonlandırabilirdim ki? Daha ne kadar burada kalacaktım? Kahretsin. Çocukları şimdiden özlemiştim. Acaba Kürşat bir kez olsun nerede olduğumu merak etmiş miydi? Hiç bana söyledikleri için vicdanı sızlamış mıydı?
Neden vicdan azabı çekecekti ki? Dört davranışı varsa biri iyiydi ve ben o iyiye tutunmuştum. O bana bunun altında bir şey olmadığını açıkça belirtmişti. Ama kahretsin çok güzeldi. Hafif dalgalı kısa saçları, bembeyaz suratı, masmavi açık gökyüzü kadar huzur verici gözleri, hafif dolgun kavisli dudakları... Allah onu özene bezene yaratmıştı ve acı çekmem için karşıma çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...