Önceden düşünürdüm ki... Her şeyin altından kalkabilir, her vereceğim kararın doğru olduğundan emin olabilirdim. Sonuçta benim hayatım değil miydi, doğrusuyla yanlışıyla her şeyin bedelini ben ödemek zorunda kalacaktım.
Kalmayacakmışım.
Bir başkasının yaptıklarının bedelini ödemeye başladığımda bile hala her şeyin altından kalkabileceğimi düşünmüştüm. Kendimden başka kimse umurumda değildi. Neden olmalıydı ki? Bir başkasının canının yanması neden umurumda olmalıydı? Hüznü, neşesi, nasıl hissettiği, nasıl hissedeceği ne kadar umurumda olabilirdi? Ben hep bir başkasının beni mutlu etmesini beklemiş ve ümit etmiştim.
Ne kadar da aptaldım.
Sevginin sonucunda bu kadar canımın yanacağını bilseydim bu kadar koşmazdım. Şimdi nefesim tükenmişti ve o sevginin ortasında kalmıştım. Geri gitmek istiyordum. Kaçmak istiyordum çünkü o sevgi bana sadece zarar vermişti. Ama artık adım atamıyordum. Nefesimi boşuna harcamış olmanın aptallığıyla yanıyordum.
İstanbul'a adım atmadan önce yazdığım sözlere göz yaşlarım damlarken kalbimin sevgiden ezileceğini düşünürdüm. Beni sevecek adamın sevgisinin altında ezileceğimi düşünürdüm ve bununla nasıl başa çıkabilirim diye kendime sorardım. Elbette onu daha fazla severdim. Ben sevgisiz büyümüş, oradan oraya hırpalanmış bir kız çocuğuydum. Bana değer veren herkesin peşinden apaçık koşacağım belliydi. Herkesi kendim gibi sanıp daldığım hayallerin arasından alev gibi yanan suyla uyandırılmıştım. Ben daha nasıl uyuyacaktım?
Bir hiç uğruna kaybettiğim her şeyi geri kazanamayacağımdan emindim.
Her gece hayallere dalarak uyuduğum uykularım yanıma bile uğramıyor, hep bir umutla uyandığım sabahlarım artık güneşi göstermiyordu. Okuduğum kitaplarda hep kışı yaşıyordum derlerdi ya, hiçbir zaman bir daha güneşi göremeyecek olmanın azabıyla kıvranıyordum.
Beni kim nasıl böyle kabul edebilirdi? Boş bir torbadan başka bir şey değildim.
Bunu hak etmemiştim. İstanbul'a gelmek için adım attığım o uçağın merdiveninde bunları hayal etmemiştim. Evet, belki zorbalığı hak edebilirdim, belki hayallerime daha çetrefilli yollardan gidebilirdim ama bu kadarını hak etmemiştim. Saf duygularıma ihanet edilmesini hak etmemiştim.
Şimdi ne yapacaktım?
Karşımda bana beklentiyle bakan adamın sözlerinin gerçekliğine nasıl inanacaktım? Daha düne kadar bulduğu her fırsatta -doğum günüm hariç- beni eliyle itekleyen adamın sözlerine nasıl inanacaktım? O beni sevmezdi, şimdi enkaz olmuşken asla sevemez.
"Bana olanlar yüzünden bunu yapıyorsun." diye mırıldandım gözlerine bakma cesaretini daha bulamamışken. Bana doğru bir adım attığında yanından püsküren alevler yüzümü yakmıştı. Esmerliğimin avantajını burada kullanmış olmalıydım ki yanaklarım kızarmamıştı. Yutkundum.
"Hiçbir zaman hiçbir şeyden haberin olmadı, Sude." Sözleri sert olsa da ses tonunun yumuşaklığı ortamın gerginliğini biraz olsun yumuşatmıştı. Hatırlıyordum da... Bana acılar içinde; "Nasıl hala fark etmezsin?" diye sormuştu. Bunu... O bunu çok önceden biliyordu.
Gözlerim gerçeklerle irileştiğinde şok olmuş bir şekilde gözlerim Kürşat'ın mavi denizleriyle buluştu. Bakışlarımdan bir terslik olduğunu anlamış olmalı ki kaşları çatıldığında doğru kelimeyi aramaya başladım. Alfabenin ilk harfi neydi?
"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Storie d'amore"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...