XXVIII

2.3K 147 133
                                    

Konmaz ailesinde son altı yıldır havadan hiç ayrılmayan kara bulutların onları bir gün şiddetli yağmura maruz bırakacağı barizdi. Kürşat bunun kendisi yüzünden olacağını düşünürken Kuzey annesinden korkardı. Reşat Bey son zamanlarda yaşananlar yüzünden şirketinden korkarken Tenzile Hanım torunları için endişelenirdi.

Kimse aileye bir anda girecek genç kızın hayatının doluya maruz bırakacağını düşünmemişti. Kimse o kızın o ailede bu kadar etki edeceğini tahmin edemezdi.

Tenzile Hanım apar topar aldığı haberle çocukları evde bırakıp çıkmıştı. Kürşat kardeşine sahte nişan olayını söylememesi gerektiğini belirttiği için Tenzile Hanım gelininin gitmiş olmasını çoktan unutmuş ve sağlığı için dua etmeye başlamıştı.

Her şeyden bir haberdi ama neler olduğunu tahmin edebiliyordu. Kürşat'la Sude gittiği için konuşmamasının sebebi buydu. Ekin'in yapacaklarından korkuyordu ve dua ediyordu da Ekin canlarını yakacak daha fazla şey yapmamış olmalıydı.

Acaba daha ne yapacaktı? Daha kötü ne olacaktı?

Kaderine boyun eğmemekte direnen ve hüznü kalbinin en köşesine saklayan Sude'nin sorumluluğunu acaba kim alacaktı?

Kürşat eliyle yüzünü sıvazlayıp kendine çektiği dizlerinin uyuşması yüzünden bacaklarını uzatmak zorunda kalmıştı. Hareket ettiğini gören kardeşi bu anı beklemiş gibi heyecanla ayağa kalkıp; "Sence bu kadar kısa sürede o kalp bulunacak mı?" diye sorduğunda Kürşat kafasını kaldırıp umutsuz bir şekilde başını sağa sola sallamıştı.

Birkaç saat içinde Kürşat kendi kalbini söküp ona vermediği sürece başkasından bulunması imkansızdı.

Ayağa kalktığında Kuzey merakla bakmaya başlamıştı. Kürşat gözünün ucuyla son bir bakış atıp dekanın odasına doğru ilerlemeye başladığında Kuzey korkuyla bağırdı. "Ağabey nereye?!"

"Kalbimi vereceğim. Uyumuna baksınlar."

Tek nefeste hiç düşünmeden söyledikleri Kuzey'in gözlerini irileştirmişti. Kalbi korkuyla atmaya başladığında arkasından koşup karşısına dikildi. Ellerini göğsüne koyup durdurduğunda Kürşat'ın delici bakışlarına maruz kalmak zorunda kalmıştı. Ürperip irkilse de karşısında gördüğü kararlılık onu korkutuyordu. Ağabeyini kaybetmek mi? Ruhu bunu kaldırabilir miydi emin değildi.

"Çekil Kuzey!" Dişlerinin arasından tıslayıp çatık kaşlarıyla Kuzey'i itekledikten sonra dekanın kapısını tıklatıp cevap gelmeden içeri girmişti. Kuzey korkuyla odaya kendini attı.

"Sude'ye benim kalbimin nakledilmesini istiyorum."

"Hayır!" Kuzey kesin bir dille reddedip dekana yalvarır bir şekilde baktığında karşılarındaki kadın endişelenmeye başlamıştı.

"Başına gelenler bizim yüzümüzden!" Dişlerinin arasından kardeşine tısladıktan sonra yeniden dekana döndü. "Uyuma bakın."

"Bunun bedelini canınla ödeyemezsin Kürşat!" Kuzey'in yalvarır bakışlarını görmezden gelerek ikisini pür dikkat izleyen dekana inatla bakmaya devam etti.

Kuzey kendisini kale almayan Kürşat'ın karşısına dikilip alnını kırıştırdı. "Bulunacaktır ağabey!"

"Kararıma karışma Kuzey. Onun yaşamayı hak ettiği çok şey var." Gözlerinin içine bakarak söylediklerinden sonra düz ifadeyle kollarını göğsünün altında birleştirdi ve fısıldadı. "Benim kalmadı."

Kuzey hayretler içerisinde kaldığında kelimeleri bir araya getirmekte bir süreliğine zorlanmıştır. Birkaç kez bakışlarını dekan ve ağabeyinin arasında gezdirdi. "Yahu bir şey söylesenize! Bunun olmayacağını söylesenize!"

Köylü Kızı ve KonmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin