"Sana hiçbir şey söylemek zorunda değilim Konmaz." deyip yüzümü elinden kurtardıktan sonra ayağa kalkıp boğazımı temizledim. Hareketime karşılık kaşları çatık bir şekilde ayağa kalkıp karşıma dikildiğinde gözlerimi devirmiştim. İnat etmesini anlamıyordum. Rol yapmasını anlamıyordum. İkimiz baş başaydık.
O bana bir adım attıkça gözlerine bakarak ondan iki adım kaçmam sonunda duvara toslamama sebep olmuştu. Sertçe yutkunup adım adım bana gelen Kürşat'a bakıp iç çekmiştim. "Bu aralar sende bir şeyler var."
Yaa. Demek sende fark ettin.
"Gayet iyiyim Konmaz."
"Yoksa eskisi gibi olman için yeniden seninle alay mı etmem gerekli?" Ciddi bir şekilde sorup sağ elini hemen yanımdan duvara yasladığında önce eline bakıp başımı yere eğmiştim. Bu halinden memnundum. Bakışları... İçindeki şefkat ruhumu emiyordu. Ama bunun olmayacağını bildiğim için kendimi ümitlendiremiyordum.
Boşta kalan eliyle başımı kendisine çevirdiğinde gözlerimi birkaç kez kırpıştırmak zorunda kalmıştım. "Anlat bana köylü kızı. Nerede o onunla alay ettiğim için bana dik başlı davranan köylü kızım?"
Yumuşacık sesiyle söylediklerinin üzerine dudaklarımda oluşan istemsiz gülüş bütün ciddiyetimi alıp götürmüştü. Utançla gözlerimi kaldırıp derin gözlerine daldığımda ciddi ifadesi hafif yumuşamıştı. "Ha şöyle... Biraz gülümse. Sen gülmediğinde kabuslarım çoğalıyor."
Söylediklerinde ciddi olup olmadığını anlamak için inatla gözlerine baktığımda şaşkınlığa uğramıştım. Benim gerçekten gülmemi istemişti ve başarmıştı da. Sözleri kalbimi ve beynimi ele geçirmişti. Sırıtmamı engellemek için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
"Berfin'e de böyle söylüyor musun?" Dudaklarımdan istemsiz dökülen cümlem elimle alnıma vurma isteğini açığa çıkarmıştı. Yahu bu da nereden çıkmıştı? Aptal ben! Adam şimdi seni ilgilendirmez dese mal gibi kalacaksın. Niye saçma sapan şeyler söylüyorsun?
Elini çekmek yerine yanağımı baş parmağıyla okşarken gülmeye başladığında başımı hafif yana çevirmiştim. Yüzümü tekrar eski haline getirip yüzüme yaklaştığında gözlerimi sıkıca kapatıp dudaklarımı içten kemirmeye başlamıştım. Bak kesin dalga geçecekti.
"Bende tam kafede ne yaptığınızı merak ediyordum." deyip göz kırptığında gözlerimi devirsem de konuyu başka yere çekmiş olmasına sevinmiştim. Bir dakika... Kafede ne yaptığımızı mı merak etmişti?
Beni her seferinde şaşırtmayı başarıyordu.
Tüylerimi diken diken eden hareketi artık mayıştırmaya başladığında oflayıp gözlerimi masmavi gözlerine dikip dik başlılıkla karşısında durmuştum. "Şunu yapmaya devam edecek misin?"
Dudaklarını büzüp omuz silktiğinde bu sefer sıkıntıyla oflamıştım. Neden böyle davranıyordu anlamıyordum. Yoksa gideceğini falan mı fark etmişti de böyle davranıyordu? Başka mantıklı açıklaması olamazdı.
Yüzünü yüzüme yaklaştırmaya başladığında gözlerim irileşmiş bir şekilde sertçe yutkunup yapışabildiğim kadar duvara yapışıp kendimi geri çekmeye çalışmıştım. Kalbim hışımla atmaya başlayıp nefes alışverişimi sıklaştırdığında dudaklarımı araya sokup takviye oksijen almaya başlamıştım.
"Köylü kızı..." Kısık sesle konuşup burnunu boynuma sürttüğünde gözlerim istemsiz kapanmıştı. Allah kahretsin! Burada mal gibi durmak yerine onu iteklemem gerekiyordu ama yapamıyordum. Kokusunu net bir şekilde aldığım adama şu an dokunamıyordum.
"O dündü. Sen bugünsün." deyip dudaklarını yanağıma koyduğunda ağlamamak için dudaklarımı kemirmeye başlamıştım. Bu çok ağır bir baskıydı. Kalbimin mideme yaptığı, kelebeklerin midemi parçalaması... Bu adamın bana yaşattıkları ağırdı. Sözleri, o sözlerin gerçek olmaması, hiç gerçek olmayacak olması... Canımı yakan buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köylü Kızı ve Konmaz
Romance"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında...