Merhabalar! (:
Arkadaşlar bu bölüm baya uzun o yüzden en az üç ya da dört part olarak yayınlayacağım.
Keyifli okumalar!
***
4. Bölüm: HükmümEllerinde ~~
Yemek boyunca evlat bildiğinin okyanuslara daldığını gördüğü her an gönlünde düğün alayları kurulmuş, aralarındaki sohbeti uzatabildiği kadar uzatmıştı, Füsun Ana.
Havin ise, kendine geldiği o ilk andan beri ilk defa rahat bir nefes aldığını, karşısındaki kadın bıcır bıcır konuştukça içine huzurun dolduğunu hissetmişti. Ama tüm bunlara ek bir de yüreğine hasretin hüznü çöreklenmişti... Daha fazla dayanamayacağını fark edince hiç düşünmeden dönüp karşısındaki adama baktı. Yine ve yine rehin alınmıştı gözleri... Bu adam biran olsun gözlerini üzerinden ayırmıyor muydu? Yemek boyunca üzerinde hissettiği yoğunluk bundan mıydı? Gerçekten, bu adam gerçekten... Neler saçmalamaya başlamıştı yine, daha nelerdi? Kafasını hızla iki yana sallayıp boğazını temizledi ve gözlerini çevirdi yeniden gizemini bir türlü çözemediği karanlıklara, "Annem, ben annemi aramak istiyorum. O.." derken kendisine doğru uzatılan telefon ile yarım kaldı cümlesi. Ne yani hiç itiraz etmeden, hiçbir şey söylemeden telefonunu öylece kendisine mi vermişti bu adam? Üzerinde durmadı, bu şans eline geçmişken değerlendirecek, sultanının sesini duyacaktı. Sonrası... Sonrası, daha sonra düşünülecek şeydi!
Titrek elleriyle gezindi dokunmatik ekranda. Ne diyecek, nasıl konuşacaktı hiç bilmiyordu ama sesini duyacaktı ya cennet kokulusunun, o yeterdi...
Daha ilk çalışta açmıştı Gazel Hanım telefonu "Havin'im, sen misin?" demişti. Ah o an nasıl da yüreği kanamıştı genç kızın, nefesi kesilmiş, ruhu parçalara ayrılmıştı. Derin bir nefes alıp "Sultanım," dedi, sesinin titremesine izin vermemeye çalışarak. Annesini endişelendirecek en ufak bir şey yapmamalıydı. Çünkü biliyordu, o yaşlı yüreği dayanamazdı başına gelmiş olabilecek en ufak bir şeye.
"Kuzum, nerelerdesin sen? Aklım çıktı, bilmiyor musun merak ederim ben seni? Kaç saattir telefonun da kapalı, neler geldi aklıma haberin var mı senin? Hem bu numara da kimin?" Annesinin o cennet müjdesi gibi olan sesi ulaştıkça kulağına ruhunun tazelendiğini hissediyordu, Havin'in... Ama ona ne cevap vereceğini bilememek... Tekrar derin bir nefes alarak konuşmaya başladı."Ah anneciğim sorma başıma geleni, servise bindim, havaalanına gideceğim, servis arızalanmasın mı? Kaçırdım uçağı, başka bir uçakta yer var mı diye araştırıp koştururken valizimi kaybettim, sonra onu buldum falan derken n'aptım inan ben de bilmiyorum. Bir de o hengâme de telefonumu da çaldırınca deliye döndüm doğal olarak. Ama bir sorun yok sağ salim geldim, merak etme sen sultanım. Bana hiçbir şey olmaz."
"Ah be kuzum ne işin var oralarda bilmem ki, otur işte dizimin dibinde nedir bu? Vallahi geri döndüğünde salmayacağım seni bir daha bir yere. Hem o sesin ne öyle? Hasta mı oldun sen oralarda? Bak kötü bir şey var da benden saklıyorsan..." Ana yüreği hissetmişti sanki bir terslik olduğunu...
Ah, dedi içinden Havin, salma anam, salma hiçbir yere, ayırma dizlerinin dibinden, ama dilinden dökülenler başkaydı..."Yok be sultanım ne olacak, yorgunluk işte, hem saat farkı var, bilirsin. İşte orada geceyken burada gündüzü yaşıyor insanlar, maymuna dönmüş durumdayım anlayacağın. Hem bu ne yahu sen hangi ara böyle nefes almadan konuşmaya başlar oldun? Hadi kapatıyorum ben şimdi. İlk fırsatta ararım seni ama öyle bir iki gün sesimi duyamayınca fenalaşma sen de hemen. Öptüm kocaman bebek!" daha sonrasında annesi ne demişti bilmiyordu. Gücünün son demlerini kullanmış, ona iyi olduğunu hissettirmek için adeta kendiyle savaşmıştı. Sultanının yüreğini biraz olsun ferahlatmıştı ya gerisinin yoktu bir önemi...
Konuşurken farkında olmadan sığındığı duvarın dibine çöktü bir anda, kollarını bacaklarına dolayıp başını dizlerine yaslayarak özgür kıldı gözyaşlarını... Dökülebilirlerdi artık dilediklerince...
Kızın gözlerinden akan yaşlara daha fazla dayanamadı genç adam, arkasını dönüp bir hışım çıktı evden ve bahçeye attı kendisini. İstemiyordu, onu böyle görmek istemiyordu! O okyanus gözlerinden tek bir damla yaş aksın istemiyor buna dayanamıyordu ama elinden de bir şey gelmiyordu işte. Onu böyle bir anda, hiçbir şey söylemeden gönderemezdi, bu şekilde olmazdı. Konuşmalıydı. Evet, onunla oturup konuşmalı, yıllardır içinde sakladığı her şeyi tek tek anlatmalıydı! Koşarak geri döndü salona, ama karşılaştığı manzarayla daha da daraldı yüreği, nefes dahi alamadı biran. Genç kız, hala bıraktığı o köşede hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyor, kendince bir şeyler sayıklıyordu. Usulca yaklaştı ona, ne tepki vereceğini bilemiyor, reddedileceğinden ölürcesine korkuyor olsa da kollarını etrafına dolayıp saçlarını okşamaya başladı. Yalnızca birkaç saniye sonra ise genç kızın, başını göğsüne yaslayarak daha şiddetli bir şekilde ağlamasıyla soluğu kesildi... Bir yanı kendisine sığınmış olmasının huzurunu yaşayıp içine huzurla bir nefes çekmesini sağlarken diğer yanı sevdiğinin gözlerinden akan her bir damla için kor ateşlerde yanıyordu.
Çaresizdi. Ne yapacağını, ona nasıl yaklaşacağını, nasıl yanında kalmaya ikna edeceğini bilmiyordu. Bildiği tek şey onu yanından ayırmak istemediği, onsuz tek bir nefes dahi alamayacağıydı... Yüzünü, o cenneti andıran kokuyu daha da derinden soluyabilmek için genç kızın saçlarının arasına gömdü... Nasıl da huzur dolu, nasıl da güzeldi ona dair her şey. Ah, ah bir de gözyaşlarını dindirebilseydi...
Ne zaman sonra hıçkırıkları dinmiş yerini derin iç çekişlere bırakmıştı. Havin, o an fark etti ne halde olduklarını. Adamın, saçlarının üzerinden sırtında gezinen ellerini, her nefes alışında içine dolan o kendine has kokusunu ve saçlarının arasına gömülü yüzünü... Bir yanı bu anın güzelliğinde, aidiyetliğinde kalması gerektiğini fısıldarken, diğer yanı haykırıyordu, ne yapıyorsun sen Havin? Adını dahi bilmediğin, kim olduğu belli olmayan bir adamın kollarına mı sığınıyorsun...
Hiç düşünmeden kendini geriye doğru çekti. "Dokunma!" dedi. "Bir daha sakın ama sakın dokunma bana, yaklaşma!" Dilinden dökülen her bir kelime ile karşısındaki adamın yüreğinde derin yaralar açtığını bilmeden...Yavaşça doğruldu genç adam, o esnada telefonunu da almıştı genç kızın yanından. Bu bahaneyle de son kez derin bir nefes alıp kokusunu doldurmuştu ciğerlerine. Salondan çıkmadan önce "Sana asla zarar vermem Havin, veremem. Sen, sen..." dediyse de devamını getirememişti sözlerinin öylece çekip gitmişti...
***
Yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.
Aslı Yılmaz'dan Hikayeler -MyReaL-
https://www.facebook.com/groups/1483907988572435/
https://www.facebook.com/MyRealAsliYilmaz
https://instagram.com/asliyilmazmyreal
https://twitter.com/MyReaLAsli
https://myreal03.blogspot.com
https://ask.fm/MyReaL03
Kocaman Sevgilerimle,
MyReal
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
Ficção Geral♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...