Selamlar canlarım!
Bölüm ithafı aramıza yeni yeni katılan sessiz okuyucularıma. Varlığınız değerli ❤
Multimedia'daki şarkı önemli ;)
Keyifli okumalar!
***
20. Bölüm: Aşkın Harı ~~
Havin, hastane psikologu ile görüşüp bir nebze olsun kendine geldikten ve doktorlardan alınan onaylardan sonra eve gitmek üzere yola çıktıklar. Füsun Ana, anne kızın, kendi evlerine gitmelerine izin vermeyip Havin iyileşene kadar yanında kalmaları için yoğun ısrarlarda bulunmuş ve sonunda onları ikna etmişti. Taksi şoförüne, kendi evini tarif etti.
Araç evin önünde durunca Füsun Ana, içinden, oğlunun onu dinlemiş olması için dualar ederek indi. Hastaneye gittikleri ilk andan beri yanlarından bir an olsun ayrılmayan Metin'e, Havin'e yardım etmesini söyledikten hemen sonra kendisi de evin kapısını açtı. Genç kız için salondaki üçlü koltuk yatak haline getirildi. Her iki kadın da dilinden düşecek olan tek bir kelimeye bakıyor bir an olsun genç kızı gözlerinin önünden ayırmak istemiyordu...
Havin, çaylarını içerlerken bir anda dönüp annesine, "Sultanım kıyafetlerimi getirmeye giderken bilgisayarımı ve yatağımın başucunda duran kalpli kutumu da getirebilir misin, lütfen?" dediğinde iki kadının da aklından aynı şeyler geçiyordu birbirlerinden habersiz...
"Elbette kuzum. Dur hatta ben daha fazla oyalanmadan gideyim, sonra gelince de kuzumu bir güzel temizler, giydiririm he?"
"Olur sultanım, asla hayır demem! Bu arada lütfen bir de kargo firmasına uğramayı sakın unutma. Eğer.. yani..." kızının devam etmesine yüreği daha fazla el vermediğinden sözünü kesti Gazel Hanım. "Tamam annem, merak etme sen, halledeceğim ben her şeyi. Hadi bakalım bir öpücük ver anneye." Kuzusuna sımsıkı sarılırken Füsun Ana'yla göz göze gelmişlerdi. Sözlere ihtiyaç duymadan ana yürekleri ile anlaşıyordu bu iki koca yürekli kadın... Yavrum sana emanet diyordu Gazel Hanım, emanetin canımdır, diye karşılık veriyordu Füsun Ana...
Evleri birbirine o kadar yakındı ki yalnızca bir saat içinde geri dönmüştü Gazel Hanım. Kızını uyurken bulduğundan hiç ses etmeden mutfağa, Füsun Ana'nın yanına geçti.
İki eski toprak, ellerinde kahveleri, karşılıklı oturuyorlardı zihinlerinde binlerce soruyla... En sonunda, içinde bulundukları sessizliğe daha fazla dayanamayan Gazel Hanım sordu.
"Ne yapacağız Füsun Ana? O, geldi. Sen de biliyorsundur. Hastanede karşılaşınca inanamadım. Yanlış gördüğümü ya da orada olmasının yalnızca tesadüf olduğunu düşündüm, kendimi buna inandırdım ama benim gonca gülümü aylardır yakıp kavuran, evladım bildiğim, ah keşke bir araya getirebilsem nasıl da mutlu olur benim iki kınalı kuzum dediğim Devrim'immiş... Ben şimdi ne diyeyim, ne yapayım bilemiyorum. Bir akıl ver bana Füsun Ana ne yapacağız? Bu sevdanın sonu ne olacak? İkisi için en doğru kararı nasıl alacağız? Gönüllerindeki bu ateşi nasıl söndüreceğiz?"
"Ne yapabiliriz ki Gazel Hanım? Sevda ateşi gönüllerde ise o ateşle yanan da o ateşi söndürecek olan da bu iki kurbandan başkası değildir. Biz yalnızca yanlarında olacağız, elimizden geleni yapacak, acılarını dindirmeye çalışacağız ama daha fazlasını istesekte yapamayız."
" Peki ya Havin'im, o ne diyecek benim Devrim'i tanıdığımı öğrenince. Nasıl inandıracağım ben kınalı kuzumu?"
"İnanacak elbet Gazel Hanım. Neden inanmasın? Sen Devrim hakkında tek kelime mi duydun ondan? Yüzünü mü gördün de saklamış, suçlu olasın. Ben zaten ayarladım her şeyi daha fazla böyle acı çekmelerine izin vermeyeceğim. Havin kızım kendine gelsin hele, bir iki gün dinlensin, ondan sonra izin vereceğim oğlumun buraya gelmesine ama ondan sonrası bu iki yüreğin savaşı olacak. Biz yalnızca... " derken, içeriden seslenen Havin'in sesi ile hemen toparlanıp koşar adım salona geçti iki kadın da, ne konuştuklarının bir önemi yoktu o anda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
Ficción General♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...