Merhabalar!
Özelden birçok mesaj aldım, yeni bölüm için çok fazla istek oldu. Öncelikle hepinize çok ama çok teşekkür ediyorum arkadaşlar. Sizin hikayemi soruyor olmanız, okumak istemeniz beni gerçekten mutlu ediyor. Ancak belirtmem gerekir ki annemden sonra elime kalem alıp da hiçbir aşkı hiçbir sevdayı yazamıyorum. Yalnızca anneme... O yüzden üzülerek belirtmeliyim ki hikayenin devamını ne zaman yayınlayacağım konusunda benim de net bir bilgim yok, yalnızca çok kısa bir süre sonra sizlerle birlikte olmayı umut ediyorum. O zamana kadar da sizleri "elveda" bölümüyle baş başa bırakıyorum.
***
7.Bölüm
Kendi odasında, kendi yatağında oturmuş, annesinin parmaklarının saçları üzerindeki hareketlerinin huzurunu yaşamak adına adeta savaş veriyordu. Ne yaparsa yapsın yaşadığı ana odaklanamıyor, kendini onun ne yaptığını düşünmekten alıkoyamıyordu. Lanet olsun ki bu adam nasıl işlemişse benliğine yokken bile aklını ele geçiyor, darmaduman edebiliyordu genç kızı.
Diğer tarafta ise yaralı bir aslan gibi son nefesini bekleyen bir adam vardı... Kızın, gözden kayboluşunun ardından olduğu yere çökmüş tüm erkeklik gururunu bir kenara bırakarak izin vermişti gözyaşlarına ya ana yarısının sesi ile anladı ağlayarak huzura kavuşmak da haramdı ona. Anasının son cümlesinden sonra anlamış oldu cehenneminin harının her nefesinde daha da artacağını.
"Hemen çık o odadan ve ne yapıp edip getir bana kızımı, yoksa hakkımı helal etmem sana," deyip ikinci bir cehenneme saldı anası yüreğini...
Sanki o istemez miydi yanında olsun yâri, kokusunda bulsun huzuru, teninde yaşasın baharı. Ama olmuyordu işte! Lanet olsun ki olduramıyordu. Eli kolu bağlı, hiçbir şey yapamıyordu! Evet, o her istediğini elde eden, asla yılmayan, kaybetmeyen, vazgeçmeyen adamlardan biri olamamıştı ömrü boyunca, ama şimdi, bu güçsüzlük daha da acı veriyor, hayatının en büyük kaybını yaşatıyor, sahip olduğu her şey önemini yitiriyordu.
Sevdiğinden uzakta nefes almanın ne anlamı vardı ki? Sevdası, ondan adım adım uzaklaşırken kalbinin umarsızca vurmasının, kanının damarlarında akmasının ne önemi vardı? Deniz gözlüsünün olmadığı bir hayatı ne için yaşayacaktı?
~~
Bir hafta olmuştu, o gün tam yedinci gündü. Hep bir umut beklemişti Havin. O an bıraktı ama belki de toparlanmam içindir, birkaç gün sonra gelip konuşacaktır her şeyi, adını dahi bilmediğim, bilinmezim, diye diye avutmuştu kendini. Ama ne gelen olmuştu ne giden...
Gazel Hanım, ilk iki gün minik bir kafe gibi olan, evlerinin alt katındaki dükkânlarını açmayıp bir an olsun yanından ayrılmamıştı kuzusunun, ama üçüncü gün, kızının ısrarlarına daha fazla dayanamayıp aklı onda kalsa da aşağı inip açmıştı kafeyi...
Geri geldiği ilk günden beri kızının normale dönmesi için elinden geleni yapıyordu. Ama gelen her müşteri ile gözlerinin kapıya kitlendiğini ve aradığını bulamayınca nemlendiğini gördükçe içi kan ağlıyordu. En zoru, en kötüsü de buydu işte. Yavrusu, kuzusu, canından öte canı gözlerinin önünde eriyip giderken hiçbir şey yapamamak...
O gün öğlene doğru genç bir kurye geldi kafeye, "Buyur bey oğlum ne alırsın?" dedi Gazel Hanım ama genç, "Yemeğe gelmedim efendim Havin Soydaş adına bir kargo var," deyince kızıyla göz göze geldi, bir an.
"Hayır olsun inşallah evladım, ver bakalım ben annesiyim."
"Kendisi yok muydu efendim?"
"Buradayım beyefendi ben Havin Soydaş, kimden gelmiş acaba bu kargo öğrenebilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...