Selamlar!
Son kısım ile geldimmm (:
Keyifli okumalar!
***
Sabah erkenden kalkıp semt pazarına giden Füsun Ana yanına Metin'i de almış, neredeyse tüm pazarı genç delikanlının sırtına yüklemişti. Metin, daha 16 yaşında bir gençti. Bir gün, yine böyle pazardan dönerken denk gelmişti Füsun Ana onunla. Delikanlı, tüm itirazlarına rağmen evine kadar taşımıştı poşetlerini. Birkaç vakit sonra da hem gündelik işlere gidip çalıştığını hem de okuduğunu öğrenince kıyamamış, yanlarına yardımcı almıştı. Bir dediğini iki etmeyen, çok saygılı bir çocuktu. O yüzden de verdiği karardan çok memnundu Füsun Ana.
"Eee Metin Efendi nasıl gidiyor bakayım dersler?"
"İyi çok şükür Füsun Ana'm. Çalışıyorum her fırsatta valla. Birinci olacağım inşallah bu sene!"
"İnşallah evladım, inşallah. Eee annen nasıl, onu de bakayım? Ne zamandır uğramaz oldu. Bir sorun yok inşallah."
"Yok, anam ne sorun olacak. Kardeşlerimle uğraşıp durur işte. Üç numara geçen ateşlendi ya sürekli doktorlara gidip geldiler."
"Hii! Bu şimdi mi söylenir oğlum? Ay bir şeyi yok dimi körpenin?"
"Yok, be ana dur bir telaşlanma. Bu yüzden söylemedim işte. Hemen panik yapıyorsun her şeye. Valla da bir şeyi yok."
"İnanmam ben sana. Eve de vardık zaten, arayayım ben Gülşen kızımı."
"Ara anam ara."
"De hayde ağzın çok çalışmasın, koy şu poşetleri tezgâhın üzerine de git. İşim gücüm var senle mi uğraşacağım"
"Tamam anacım. Gittim," diyerek kadının yanaklarına ıslak birer öpücük kondurduktan sonra koşarak uzaklaştı Metin.
Delikanlının ardından dualar ederken çaycıyı açtı Füsun Ana. Ona göre, güzel bir gün, güzel bir kahvaltı ile başlardı, ondan sebep aldıklarının bazısını masaya bıraktıktan sonra ocağın başına geçti. Sigara böreğinden, patates kızartmasına, sucuklu yumurtadan, çeşit çeşit peynire, zeytine kadar her şeyi bir bir yerleştirdi kurduğu kahvaltı sofrasına. Önce oğluna seslenmeyi düşünse de ayakları onu genç kızın odasına getirmişti. Dilinde dualar ile hafifçe tıklattıktan birkaç saniye sonra açtı kapıyı.
Elinde tarakla yatağın üzerine oturmuş, saçlarının uçlarından akan suların üzerindeki tişörtü sırılsıklam ettiği genç kıza baktı, yüreği sızlayarak... Derin bir nefes aldıktan sonra kıza doğru yürüdü. Tarağı tutan elini avuçlarının arasına alıp "Güzel kızım," dedi.
Havin, kadının odaya girdiğini dahi fark etmemişti, dolayısıyla korkması hatta belki refleks olarak kadının elini itmesi gerekirdi ama o kadar tepkisiz kalmıştı ki kendisi de şaşırmıştı bu duruma.
"Neyin var güzel kızım?"
Bu kadının ses tonu da bakışları da o kadar merhamet doluydu ki istese de karşı koyamıyordu Havin. Terslemek, basıp gitmek istiyordu ama bu bakışlar, ellerini saran o titrek eller önüne setler kuruyordu, her defasında.
"Yok bir şeyim Füsun Ana," dediyse de kadını inandıramadı. Yine de üstelemedi Füsun Ana. Komodinin üzerinde duran havluyu eline alıp genç kızın saçlarını kurulamaya başladı, tek söz etmeden. Kadının bu tavrı karşısında acıyla gözlerini yumdu, Havin. Gözlerinin kenarından birer damla yaş süzüldü. Füsun Ana, kızın saçlarını kuruttuktan sonra güzelce tarayıp ördü. Hala gardırobun önünde duran valizinden yeni bir tişört çıkarıp kızın yanına geri döndü. Tam üzerindeki tişörtü sıyıracaktı ki kızın kendisine engel olması ile kalakaldı. Anlamazcasına çatıldı kaşları. "Daha iyileşemeden tekrar mı yataklara düşeceksin güzel kızım. Sırılsıklam olmuş üzerindeki tişört."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
Fiction générale♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...