Selamlar canlarım!
Facebook grubumuzda olanlar bilirler yıl sonu nedeniyle işte inanılmaz yoğun bir zaman geçiyorum ve bu yoğunlukta da hem yeni bölüm yazmaya hem de en başından Havin'i düzenlemeye çalışıyorum. Evet, en başından düzenliyorum çünkü gerçekten çok yanlış ve eksik olan noktalar var. -Havin'in kaldığı odanın kapısının kilitlenmesi gibi- Daha ilk bölümlerde belirttiğim gibi benim hikayem kızı kaçırıp kendine aşık eden bir adamın hikayesi değil asla da olmayacak ama geri gidip baktığımda böyle anlaşılmasına sebep olan noktalar olduğunu görüyorum ve elimden geldiğince bu noktaları düzeltiyorum.
Eh o aralarda gelecek bölümlerle ilgili aklıma gelen sahneleri de küçük küçük not alıyorum. Sanırım en az bir 5-10 tane taslak vardır elimde (:
Düzenlemeler bitip yeni bölümler gelmeye başlayana kadar sizler de Havin'imden ayrı kalmayın diye böyle kısa alıntılar paylaşmaya devam edeceğim.Multimedia'da bölümü yazarken dinlediğim şarkılardan birini bulabilirsiniz. (:
Keyifli okumalar!
***
Aradan kaç gün geçmişti bilmiyordu. Artık beraatini bekleyen mahkûmlar gibi gün saymayı bırakalı çok olmuştu... Neredeyse gün aşırı annesini arıyor, sultanının sesi ile huzuru kucaklıyordu ama ne zamana kadar? Düşünmeyi reddedip kaçsa da aynı soru yankılanıp duruyordu kafasında 'Ne zamana kadar?'
Çalınan kapının sesi ile sıyrıldı düşüncelerinden "Girin," deyip bekledi Füsun Hanım ne söyleyecek diye ama gelen o değildi. Biliyordu, kahretsin ki sesini duymasa, yüzünü görmese bile gelenin o olduğunu biliyordu. Belki kokusu belki etrafına yaydığı havası belki de çok başka saçma sapan bir şeydi sebep bilmiyordu ama gelenin o olduğunu biliyordu işte! Kafasını kaldırmadan sordu "Sorun ne?"
Ah sorun ne mi? Gerçekten mi? Bunu mu sormuştu yani? Sorun kendisiydi. Ne saçmalıyordu böyle? Kim olduğunu bilmediği bu adamın evinde adeta evcilik oynuyordu ve sorun ne diye soruyordu öyle mi?! Aklını kaçırmış olmalıydı bunun başka bir izahı yoktu. Evet evet kesinlikle burada geçirdiği günlerde aklını kaçırmıştı!
Genç adam, kadının yaşadıklarını biliyor, sıkıntısını yüreğinin en derinlerinde hissediyordu. O yüzdendi ya bu bilinmezliğin daha fazla uzamasına izin vermek istememesi. Konuşup anlatmak zorundaydı artık. Hem anası da öyle söylemişti. Anlatmalıydı... Ama önce gitmesi için bir şans verecekti. Eğer kalıp dinlemek isterse işte o zaman, o zaman dünyada cenneti sunacaktı ona. İçindeki aşkı anlatıp sevgiye boğacaktı ama bu kararı ona bırakacaktı. Bırakmak zorundaydı. Zaten en başından başka çaresi olmadığını söyleyip sırf korkaklığı yüzünden onu buraya mahkûm ederek çok büyük bir hata yapmıştı. Bu hatasına daha fazlasını eklemeyecekti. Evet, yaptığı hatanın telafisi olamazdı ama geç de olsa ona bir seçme şansı verecekti...
"Havin,"
"Şi..şimdi mi?" dedi ürkekçe. Adamın dilinden dökülen adı öyle hisler uyandırmıştı ki içinde, o tek kelimeye sanki sayfalar sığdırmıştı. O ses, içinde yaşadığı gelgitleri arttırırken kalbinin sıkışmasına neden olmuştu. Biliyordu, anlamıştı işte. Güzel geçen o birkaç günden sonra mutlaka üzüleceği bir şey yaşayacağını daha o anları yaşarken biliyordu. Ama bu konuşma ne zamandır beklediği bir şey değil miydi zaten? O halde neden kalbinin her bir zerresi üzüleceğini hissediyor, içinde bir ses dinleme sustur onu, konuşmasına izin verme diyordu? Bırakacaktı işte. Emindi, bu konuşmadan sonra eğer gitmek isterse gidebilecekti. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama kalbi böyle olacağına emindi. Öyleyse neden sevinemiyordu? Neden koşarak uzaklaşmıyordu. Ardına bile bakmadan çekip gitmiyordu...
"Bir daha cesaret edemeyebilirim..." dedi acı dolu bir sesle. Allahım... Konuşmak neden bu kadar zordu! Kelimeler neden bir kez olsun dost olmamıştı ona...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
Fiction générale♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...