Selamlar canlarım!
Bölümleri yayınlamaya söz verdiğim şekilde devam ediyorum. Peki sizler hala benimle misiniz? Bir ses verin de sevineyim. :)
Keyifli okumalar!***
Neredeyse 4 gün olmuştu o delikanlıyı göreli ama bir türlü düşünmeden duramıyordu Gazel Hanım. Hafta sonunu Havin'iyle dolu dolu geçirirken yine tüm dünyayı unutmuştu ama kızı gider gitmez aklına gelmişti o gece bakışlı delikanlı. Nerede, ne haldeydi acaba? Bir derdi vardı ama neydi? Geldiği gün, yemeğini yemiş sonra da Gazel Hanım mutfaktayken bir anda çıkıp gitmişti. Arkasından koşsa da yetişememişti. Hoş, yetişse ne diyecekti kendisi de bilmiyordu ya yine de bırakmak istememişti o yaralı kuzuyu. Geri dönüp kafeye girmiş, masayı toplamak için tabaklara uzandığında görmüştü masaya bırakılan parayı. İçi burulmuştu yeniden, bu yaralı kuzu ona anne ellerinden bir tabak aş yedirmesine bile müsaade etmemişti...
Yaşlı kadın, bu düşünceler içerisinde kafenin camlarından birini kapatmak için uzanırken gördü aynı silueti, biraz ötelerde. Çok emin olamasa da bir nefes koşup gitti yanına. O olduğunu anlayınca "Kömür gözlü, neden gelmiyorsun içeri? Ne o yoksa beğenmedin mi yemeklerimi?" deyip bir yandan da kafeye doğru sürükledi adeta yanında ufacık kaldığı genç adamı...
İçeri girdiklerinde yine rastgele bir masaya yaklaşıp oturdu genç adam. Yine dilinden kelam dökülmüyordu. Ama en azından bir önceki geldiğinden daha düzgündü üstü başı, sanki biraz olsun toparlanmıştı... Emin olamadı kadın ama hiçbir şey söylemeden mutfağa geçti. Elinde kocaman bir tepsiyle de yeri döndü kısacık sürede. Yine hepsini büyük bir sabırla dizdi, tek tek ne olduklarını anlattıktan sonra da genç adamın karşısına oturdu.
"Eh hadi başla bakalım. Geçen geldiğinde masama o kadar çok para bırakmışsın ki önümüzdeki bir ay boyunca her akşam yemeğini burada yiyebilirsin," diyerek o tatlı tebessümlerini sunmaya devam etti... Aslında vermek istediği mesaj çok başkaydı. En azından bir süre daha bu delikanlının kendisini ziyaret etmesini istiyordu. Belki o zaman ruhuna çöken acının ve hüznün sebebini öğrenebilir, ona yardım edebilirdi.Ne diyeceğini bilemiyordu, genç adam. Buraya neden geldiğini de öyle... Ama o küçücük pansiyon odasından ayrıldığı an, kendini burada bulmuştu. Hiçbir şey demeden önünde duran yemeklerden yemeye başladı... Füsun Ana'sı ve İpek'i de çok güzel yemekler yaparlardı ama bu kadının yemekleri sanki gerçekten de dediği gibi anne eli değmiş gibiydi. Hoş, hayatı boyunca hiçbir zaman annesinin ellerinden yapılan tek bir lokma yiyebilmiş değildi ama içinde bir yer, annen olsaydı onun ellerinden yiyeceğin aşın da böyle olurdu, diye haykırıyordu adeta... O kadar güzel, o kadar lezzetli ve akıl almaz bir şekilde o kadar sevgi doluydu ki genç adamın yüreği derinden sızladı... Ağzına götürdüğü her kaşıkta kadının yüzünde daha da büyüdüğüne yemin edebileceği o tebessümü görmek ise içine yaşama umudu ekiyordu sanki. O tebessüm hiç silinmesin, kendisine hep böyle sevgiyle, şefkatle baksın istedi bir an... Senelerce intikamının peşinde koşmuş, çok güçlü olduğunu, kimsenin kendisini alt edemeyeceğini söyleyip buna inandırmış olabilirdi herkesi, ama içindeki hala büyümeyen o küçücük çocuk, bir annenin iki bakışı arasında yeniden çıkıyordu gün yüzüne. Tüm acımasızlığı ile gerçeği vuruyordu yüzüne, kimsesizdi o, bu koskoca dünyada tek başına, sevgisiz, yapayalnız bir zavallıydı! Hayatına boyunca hiç kimsenin karşısında tek bir damla gözyaşı dökmemişken boğazına yerleşen yumruyu yutamamış ve ilk defa birinin karşısında en önemlisi de bir kadının karşısında o bir damla yaşın yanağından süzülmesine izin vermişti. Bunu neden ve nasıl yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu ama engel olamamıştı işte. Hayatında bir kez olsun duygularına ket vurmadan yaşamak istemiş, susarak içine attıklarını o bir damla yaşla söküp atmıştı, bir anlığına da olsa...
Karşısındaki çocuğun gözünden akan yaşı ve titreyen ellerini fark ettiği an yanına koşup sımsıkı sardı. "Şşş geçti, geçti bak buradayım ben evladım, yanındayım," dedi, Gazel Hanım. Her bir kelimesinden sonra genç adamın içindeki acıya tuz bastığını bilmeden.
Geçmedi! Hiçbir şey geçmedi ve geçmeyecek! Değilsin! Sen de, bir başkası da yanımda değilsin, değilsiniz! Ben kimsenin evladı değilim, iyi falan değilim, olmayacağım! Bu hayatta hep yapayalnız olacağım. İçim acılarla dolup nefesim kesilecek ama ben hep yalnız olacağım! Ruhunun haykırdıklarıydı bunlar, ama yine dökülmüyordu kelimeleri. Diline ulaşamadan yok oluyorlardı...
Sonrası gözlerinden akan bir damla daha yaştı sadece ve de sırtını sıvazlayan yumuşacık bir el...
~~
Sonraki bir ay boyunca her akşam kafeye gitmiş, kadının kendi elleriyle hazırladığı masada hayatının en güzel ve huzurlu yemeklerini yemişti, genç adam. Ama o akşam daha bir mutluydu sanki kadın, yemeklerini daha büyük bir özenle hazırlamıştı. Üstelik her akşam onunla oturup bazen saatlerce sussa da o akşam yanına gelmiş ve yapması gereken birkaç şey olduğunu söyleyip gitmişti. Genç adamın içinde bir şeyler kırılmıştı sanki kadın yanından uzaklaşırken... Farkında olmadan yüzü asılmıştı. Gazel Hanım, onu böyle görünce ana yüreği sızlamış düşünmeden geri dönüp sımsıkı sararak "Ama neden asıldı ki o surat şimdi öyle? Tamam, otururum ben bir beş dakika daha olmaz mı?" deyip karşısına oturmuştu yine.
Dayanamadı genç adam, hayatında ilk defa içindekini saklamadan sordu. "Neden?"
Günlerdir konuşturmak için bin bir çaba harcadığı ve hatta en son konuşamadığını düşünüp üzüldüğü bu genç adam konuşmuş muydu şimdi? Üstelik yanında kalamayacağı için kendisine hesap mı sormuştu? İçinde bahar çiçekleri açtı Gazel Hanım'ın. Yüzündeki kocaman gülümsemesi ile sordu o da. "Ne neden?"
Genç adam bir iki kere yutkunup neredeyse duyulamayacak kadar kısık bir sesle "Bu akşam bana eşlik edemeyecek olmanız..." dedi.
"E anlatıyorum ya sana günlerdir bir meleğim var benim, diye. Hani her akşam sen buradayken saatlerce telefonda konuşup gülüştüğüm çenebaz meleğim. Zorunlu olarak gittiği yurt dışı eğitiminden dönüyor bugün. Ah nasıl da burnumda tütüyor. İlk defa bu kadar uzak kalıyorum kuzumdan. Evet, eğitim için başka şehirde yaşıyor ama her hafta sonu koşar gelir bana kuzum. Öper, koklar o bir haftanın hasretliğini gideririz. Ama işte dediğim gibi bu eğitim zorunlu muymuş neymiş ayırdı bizi 1 aydır..."
Kadının devam etmesine izin vermeden "Anladım," dedi. Boğazına konan yumruyu yok saymaya çalışarak birkaç lokma attı ağzına ama istese de yutamadı... Apar topar ayrıldı kafeden. Her zaman olduğu gibi kendisi yine önemli olan kişi değildi, işte! Belli ki kadın kızının yokluğunda evlat hasreti çekmemek için ilgilenmişti kendisi ile. Bu düşünce içinde bir yerleri kanatmış, bir daha o kafeye gitmemesi gerektiğini haykırmış olsa da dinlemedi içinde yükselen o sesi. O, sevgiye açtı. Bu kadın, yalnızca kendi evladı yokken sarıyorsa onu o da sadece o zamanlarda yanında olacak, sevilmenin ne demek olduğunu tadacaktı bir kez daha. Füsun Ana'sının yokluğuna merhem edecekti yaşlı kadınla geçirdiği zamanları...
O günden sonra, hafta içi her akşam gitse de hafta sonları hiç uğramadı kafeye. Ama kader örmüştü ağlarını bir kere, yazmıştı varılacak durağı ya öyle ya da böyle onun dediği olacaktı.
***
Haftaya Perşembe yeni bölümde görüşünceye dek kendinize çok ama çok iyi bakın.
Instagram: asliyilmazmyreal ve asliyilmazhikayeleri
Kocaman Sevgilerimle,
MyReaL
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...