Merhabalar arkadaşlar!
Bölümün devamını hafta içi yüklemeye çalışacağım.
Keyifli okumalar! (:
***
Gözlerini açmadan önce birkaç gündür yaptığı gibi aynı sözleri tekrarladı.
"Lütfen Allah'ım, lütfen bu sefer bitmiş olsun bu kâbus, gözlerimi açtığımda karşımda sultanım o güzel fotoğrafı üzerinden bana gülümsüyor olsun..."
Elbette öyle olmamıştı. Gözlerini açıp kafasını yan tarafa çevirdiği an, o simsiyah gözlerle karşılaşmış, adeta kitlenmişti bir kez daha... Adamın ağzından annesiyle konuştuğu günden beri tek bir kelime çıkmamıştı. Bir günaydına bile razıydı Havin ama adam sanki tüm kelimelerini kaybetmiş gibi tek bir kelam etmiyor, kapının kenarına yasladığı sandalyede oturmuş, öylece kendisine bakıyordu...
Bu, geçmesi gereken bir imtihan mıydı yoksa? Ne yapacaktı, karşısındaki adamı kendisiyle konuşmaya nasıl ikna edecek, derdinin ne olduğunu nasıl öğrenecekti? Kim bilir belki de en doğrusu arkadaşça yaklaşmaya çalışmaktı öyle değil mi? Hem eskiler dememiş miydi, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, diye. Biraz şirince davransa belki bu ketum adamın dilinden de bir şeyler dökülebilirdi...
"Günaydın," dedi biraz çekinerek ve bekledi ki adam da kendisine en azından bir günaydın desin ama yine, beklediği olmadı.
Genç adam, kızın gözlerini açmadan önce mırıldandığı sözleri duydukça acısı katmerlenirken nasıl olup da yaşamaya devam edebiliyordu, hiçbir fikri yoktu. Genç kız, kendisine dönüp de günaydın, deyince şaşkınlıkla kaşları çatıldı bir an. Ona karşılık vermek istedi ama emin olamadı ne yapmaya çalıştığından...
Havin, karşısında durmuş ciddiyetle kendisine bakmaya devam eden adamı bir kaşık suda boğabilirdi o an. Çok mu zordu bir insana cevap vermek? Öyle olsundu. Onun da adı Havin ise bu adamı konuşturacaktı! İstese de istemese de!
"Bu sabah hava nasıl? Dışarısı soğuk mu?" deyip bekledi. Dakikalar saat gibi geliyor, genç kızı deliye döndürüyordu. Lanet olsun! An itibariyle adamın sağır ve dilsiz olduğuna yemin edebilirdi ama lanet olsun ki olmadığını biliyordu. O an öfkenin damarlarındaki akışını hissedebiliyordu, Havin. Tatlı dilin canı cehennemeydi!
"Of be adam! Konuşmak nedir bilmiyor musun sen? Dilini mi yuttun, derdin ne ya!"
Birkaç saniye sonra adeta inilti gibi dökülmüştü kelimeler dilinden "Lütfen konuş artık benimle, daha ne kadar böyle devam edecek? Kafayı yememi falan mı bekliyorsun?" durdu, derin bir nefes aldı ve devam etti. "Söyle artık be adam ne istiyorsun benden?"
Genç adam, gözlerini biran olsun ayırmamıştı karşısındaki maviliklerden, o başını eğse de gözlerini kırpmadan öylece seyretmişti güzelliğini. Derin bir nefes alıp göğsünde birleştirmiş olduğu kollarını çözdü ve yatağa, genç kıza doğru ilerledi.
Onun yatağa yaklaştığını görünce içini bir korku kapladı genç kızın. Bir şey yapmazdı öyle değil mi? Daha öncesinde yapmam, sana asla zarar vermem, demişti sonuçta. Ama.. ama nasıl güvenecekti ki ona? Nereden bilebilirdi neler yapabileceğini, sözlerinin doğru olup olmadığını, onu incitmeyeceğini, zarar vermeyeceğini?
Her bir adımında genç kızın da yatakta geri geri gidip neredeyse duvarın dibine girdiğini görmek yüreğini parçalara ayırıyordu ama artık konuşmalarının da vakti gelmişti. Duyacaklarından her ne kadar korkuyor olsa da onu daha fazla bu bilinmezliğe mahkûm edemezdi. Yavaşça oturdu yatağın en uç köşesine, yüzü genç kıza dönük bir bacağını bağdaş kurar gibi kırıp diğer bacağını yatağın yan tarafından salmış ayağı yere temas edecek şekilde konumlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...