Selamlar canlarım!
Bölümleri yayınlamama kararı almıştım ama gerçekten okumak isteyen ve hak eden okuyucuları da kırmak istemedim. O yüzden bir şans daha vermem gerektiği kararına vardım.
Son kısmın ön okumasını aşağıda paylaşıyorum. Umarım bu defa da oy ve yorum konusunda cimrilik edilmez. Hayal okurluktan vazgeçin lütfennnnn
Keyifli okumalar!
~~
Part III~~
Günler birbiri ardına, mutlulukla akıp giderken Gabriel ve İpek, Defne'de bir ev tutmuş, Gabriel'in turist vizesinin süresi dolmadan da nikâhları kıyılmıştı.
Füsun Ana, her ne kadar anlı şanlı bir düğün yapmak istese de İpek, annesiyle babasının yokluğunu en derinden hissettiği o anlardan birini daha yaşamak istememişti. Bunu da uygun bir dille anlatmaya çalışmış ve ikna etmişti senelerce kendisine annelik yapan bu güzel yürekli kadını. Elbette o da isterdi beyaz gelinlikler ile sevdiği adamın olmayı ama kader alnına yazmamıştı demek ki... Ellerine kınası yakılırken ağlayacak annesi, beline kuşağı bağlanırken bir köşede gizlice gözyaşı dökecek olan babası yokken ne önemi vardı ki çalgı çenginin... En sade haliyle gitti sevdiği adama ve en güzel şekilde kabul edildi.
Acı bir tesadüftür ki Gabriel de aynı sadelikle gitti sevdasına ve en güzel şekilde kabul edildi. Bu iki gencin ana baba yönünden yüzü gülmemişti belki ama hayat onlara aşkın en saf ve temiz olanını sunmuş, birbirine hem anne hem baba hem eş olmuşlardı... Gabriel'in tek varlığı, İpek'iydi. Sonsuza dek birlikte yaşamayı dilediği... Ve Gabriel, İpek'in kalbinin tek sahibiydi. Ömrünün sonuna dek her gün yeniden seveceği...
Tüm bu süreçte Havin ve Devrim de iyice yakınlaşmışlardı. Genç adam, Gabriel ve İpek için nikâh tarihi almaya gittikleri o günden beri her fırsatta sevdiği kadını kendi evlilik tarihleri konusunda sıkıştırıyor, nefes aldığı her an onunla olmak için can atıyordu... Bugün de o günlerden biriydi işte... Genç kızın odasının kapısını hafifçe tıklayıp usulca içeri süzüldü. Yalnızca birkaç saniye sonra, boy aynasının karşısında, saçlarını omuzlarının iki yanına hizalayan sevdiğini buldu ya gözleri bir kez daha nefesinin kesildiğini hissetti genç adam...
Minik ayaklarına geçirdiği çiçekli, bez ayakkabısı, ince uzun bacaklarını gözler önüne seren mini kot bahçıvanı, göğsünün hemen altında bitip göbeğini ve belini açıkta bırakan beyaz atleti ile yeryüzünün en sade ama en güzel kadınıydı, Havin...
Bir süre, arkasındaki kapıya yaslanarak sevdiği kadını izledi, Devrim. Yıllarca uzaktan uzağa, korkarak dolanan bakışları şimdi daha büyük bir aşk ve aidiyetlik ile dolanıyordu sevdiğinin her bir zerresinde... Sahip olduğu kadar da aitti Devrim. Her şeyiyle. Seven kalbi, yıllarca vuslatı bekleyen yaralı ruhu ve tüm benliği ile karşısındaki bu peri kızına aitti...
Havin, kapıdan girdiği an dönüp bakmak istemişti sevdiği adama, ama bedeninde gezinen bakışlar o kadar yoğundu ki istese de hareket edememişti. Aynanın imkân verdiğince takip etti sevdiğinin gözlerini... Bacaklarından, belinin çıplak kalan kısmına kadar anlamını çözemediği derin bakışlarla dolanmıştı genç adamın gözleri ama gözlerine ulaştığı an yine rehin almıştı tüm benliğini. Sanki yalnızca o an vardı yeryüzünde, yalnızca sevdiği adamın o gece karası gözleri... Koşup sarılmak istedi, binlerce defa şükürler göndermek istedi göklere, aralarında paravan olan aynadan kurtulmak... Ama sevdiği adam, kapıya yaslanıp iki kolunu göğsünün üzerinde kavuşturunca kalakaldı. Hafifçe ala çaldı yanakları...
Son zamanlarda çok daha sık yapmaya başlamıştı Devrim bunu. Sanki yeryüzünde yapılacak başka hiçbir şey yokmuş gibi, büyük bir dikkat ile gözlerini üzerine dikiyor, dakikalarca izliyordu genç kızı. Gözlerinin önündeki güzelliğin bir hayal olmasından delicesine korkarak...
Genç adamın uzanıp da sevdiğine ulaştığı her anda Yaradan'a binlerce şükürler ettiğinden habersizdi genç kız, tıpkı yüreğinde kopan fırtınalardan bi'haber olduğu gibi...
Devrim, aynanın üzerinden buluşan gözlerinin temasını bir an olsun kesmeden birkaç büyük adımla ulaştı sevdiğine... Sol kolunu, bahçıvanın içinden sevdiğinin beline sardı. Biran sonra yüzü gömülmüştü ipek tanelerinin arasına. Derin bir solukla ödüllendirdi ciğerlerini. Hemen ardından kulağının ardına sürttü burnunu.
"Yıllardır her görüşümde aklımı başımdan aldığın yetmedi mi sevdam?" dedikten hemen sonra genç kızın belindeki tutuşu sıklaşmış, boynunun kuytusuna bir öpücük kondurmuştu.
"Her defasında nasıl böyle soluksuz bırakıyorsun beni..."
Asıl solukları kesilen kimdi? Tüm bu sözleri duyduktan sonra, Havin mi, yoksa sevdiğinin varlığı ile ödüllendirilen Devrim mi?
Âşık olduğu adamın kolları arasında dönerek sardı belini. Minik yüzünü göğsüne gömdü, bir süre kokusunun keyfini sürdü. Parmaklarının üzerinde yükselip dudaklarını birleştirmeden hemen önce aşkla fısıldadı, "Senle olsun son nefesim. Varsın kesilsin soluğum. Yeter ki seni görüyor olsun gözlerim..."
Devrim, duyduğu sözlerin ve sevdiğinin dudaklarının tadına doyamamışken aşağıdan seslenen Gazel Hanım bilmeden en büyük acımasızlığı yapmıştı, genç adama. Annesinin sesini duyar duymaz adeta odanın diğer köşesine uçan sevdiğine bakarken haylaz bir tebessüm yer edindi dudaklarında...
"Geliyoruz Gazel Sultan, geliyoruz..." diye seslendi, aşağıya doğru.
Havin, yatağın üzerinde duran bez çantasını koluna takıp heyecandan titreyen minik elini güçlükle uzattı sevdiği adama. "Hadi hemen gidelim. Hadi..."
Devrim, sevdiği kadının elleri ne zaman avuçlarının arasında olsa kendini yeryüzündeki her şeye sahipmiş gibi hissederdi. Sanki yeryüzündeki en güçlü adamdı. Aşk ile kutsanmıştı... "Gidelim," derken sımsıkı sardı kendisine uzatılan eli. Ömrü boyunca hiç bırakmamaktı tek dileği...
Aşağı indikleri an, Gazel Hanım "Al bakim sen şunu," diyerek masalardan birinin üzerinde duran büyük piknik sepetini işaret etti genç adama. Devrim, istemeyerek de olsa bıraktı sevdiğinin elini. Gazel Hanım, son zamanlarda tipik bir kız annesi edasındaydı. Hatta annelikle yetinmiyor, babalığını da yapıyordu. Korkuyordu Devrim, bir gün elinde bir tavla ile gelip geç karşıma bakayım, diyecek diye ya neyse...
Önce piknik sepeti, sonra hamak, semaver, kilim, minder derken her şey büyük bir titizlikle yerleştirildi, bagaja. Devrim şoför koltuğuna geçerken Füsun Ana'nın da rızası ile Havin'i hemen yanına oturmuştu.
Kısacık yol boyunca genç adam, her fırsatta sevdiğinin elini parmaklarının arasına almış, bazen de dudaklarında misafir etmişti ama bu ev sahiplikleri her defasında arka koltuktan gelen öksürüklerle protesto edilmişti. Havin, annesinin bu tatlı inatlaşmalarıyla keyiflenip kıkırdarken Devrim, istemeye istemeye bırakmıştı sevdiğinin elini, her seferinde...
"Anladık Gazel Sultan. Eyvallah kız anasısın ama unutma benim de anamsın... Yani, artık... El insaf!" dedi en sonunda...
Gazel Hanım, duyduğu sözlerle gözlerinin nemlenmesine engel olamadı. Küçücük yaşta meleğini kaybeden bir öksüzdü en nihayetinde karşısındaki delikanlı da... Arabanın kırmızı ışıkta duruyor oluşunu fırsat bilip uzanıp genç adamın vitesin üzerinde duran elini sardı.
"Öyleyim ya... Senin de, Havin'imin de anasıyım bundan böyle güzel evladım," dedi.
Hemen ardından gözü yaşlı Füsun Ana ile göz göze geldi. O andan sonra derin bir sessizlik, biraz hüzün, biraz umut dolmuştu arabaya...
~~
Aşağıya bana ulaşabileceğiniz adresleri bırakıyorum, beklerim 😘
Instagram: asliyilmazmyreal ve asliyilmazhikayeleri
Kocaman Sevgilerimle,
MyReaL Aslı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...