Merhabalar canlarım!
Lafı uzatmadan sizleri bölümle baş başa bırakıyorum. Açıklamam sonda olacak!
Keyifli okumalar! (:
***
6. Bölüm: Böyle Sevilir Mi?
Aradan geçen bir haftanın ardından Füsun Ana ile Havin birbirlerine daha çok ısınmış, gerçek bir anne kız gibi olmuşlardı. Neredeyse her sabah birlikte uyanıyor, bütün gün türlü türlü şeyler yaparak zamanlarını birlikte geçiriyorlar ve birbirlerini daha yakından tanıyorlardı.
Füsun Ana, el örgüsünden, ev yemeklerine kadar bildiği her şeyi büyük bir sabırla aktarıyordu genç kıza. Gerçi onun da bu konularda pek beceriksiz ya da bilgisiz olduğu söylenemezdi, ama Füsun Ana özellikle kuzusunun en sevdiği şeyleri öğrensin, onları hazırlasın istiyor, bunun için elinden geleni yapıyordu, büyük bir ustalıkla. Yavrusu, sevdasının ellerinden yesin istiyordu sevdiği her bir aşı. Kızın mutfakta, odalarda salınışını gördükçe oğlunun yüreğinde açan bahar güllerinin de farkındaydı.
Akşam yenilen yemekten sonra genç adam, yine sessiz bir şekilde film odasına geçerken Havin, mutfakta kalarak yardım etti Füsun Ana'ya. Aralarında sözsüz bir anlaşma vardı sanki. Günler, geceler geçiyor ama her ikisinin de dilinden karşılıklı tek kelime dökülmüyordu... Dalgın bir şekilde bulaşıkları sudan geçirip makineye dizdi, Havin. Aklı, hala masadayken adamın Füsun Ana'ya söylediklerindeydi. O boğuk sesi hatırına geldikçe elleri titriyor olsa da dışarıya yansıtmamak için büyük bir özen gösteriyor, eline aldığı tabakları adeta parmaklarının arasında esir alırcasına bir sıkılıkla kavrıyordu.
Genç adam odaya geçince sırtını kapıya yaslayıp bekledi... Elleriyle yüzünü sıvazladıktan sonra parmakları saçları arasındaki yerini aldı. Yüreği kabarıyor, her geçen gün bu kadar yakınken bir o kadar uzak olmak içini eziyordu. Ne yapacağını bilememek ise deli ediyor, adeta zindanlara salıyordu, ruhunu.
Ne zaman sonra DVD'yi sürücüye yerleştirip televizyonun hemen karşısındaki kanepeye geçip oturdu. Elinde kumanda, gerekli ayarları yaparken mutfakta olan anası ve sevdiğine seslendi. "Füsun Sultan, gel hadi..." diye ya yüreğinde, al sevdiğim gül güzelini de gel, diye devam ediyordu, cümlesi...
Bir süre sonra Havin elinde minik bir tepsi ile çıka gelince gözleri her bir zerresini taradı genç kızın. Nasıl da ürkek, nasıl da güzel, nasıl da tapılasıydı bu kadın böyle... İçinde uyandırdığı duyguları bir fark etse ardına bakmadan kaçardı belki, belki de... Adına umut denen ve insanı her an daha da etkisi altına alıp zehirleyen o şeye izin vermeden derin bir nefes alıp orta sehpasına uzandı. Ortalığa saçtığı DVD'leri üst üste koyup "Buraya bırakabilirsin... yani elindekileri..." diye bir şeyler geveledi. Ah! Ne zordu, ona karşı tek kelam edebilmek... Yüreğinde şiirlere sebep olan kadının, önüne sözlerini dökememek, ne zordu...
Havin, içleri terleyen ve hafifçe titrediğini hissettiği ellerini iyice sıkarak tuttu tepsiyi. Yoksa emindi, yalnızca birkaç saniye sonra yerle buluşacaktı elindeki her bir şey...
Kızın hemen ardından elinde iki koca kâse patlamış mısır ile Füsun Ana girdi odaya. Birini orta sehpasına bıraktıktan sonra diğerini elinden hiç bırakmadan yandaki kanepeye geçti ve minik ayaklarını da kanepenin üzerine uzatarak oturdu.
"Güzel yüzlüm sen de bana bir çay ver de içeyim bu meret kuru kuru gitmez," dedi, hemen ardından.Havin, hemen doldurdu çayları ve birini alıp kadına verdikten sonra geri döndü. O an nereye oturacağını düşünürken ilk defa süzdü etrafı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...