Selamlar canlarım!
Biliyorsunuz yirmi ikinci bölüm final olacak, sanırım o yüzden bu bölüm hiç bitsin istemiyorum. Beşinci, on beşinci, yirmibeşinci kısım diye uzasın gitsin ama gelecek olan Part III'ten sonra finale gidiyoruz...
Bu hikayenin sonuna gelmeye hazır mısınız?Keyifli okumalar ~~
***
Part II ~~
Gazel Hanım ve Füsun Ana, bahçeye açılan kapıdan mutfağa geçtikleri gibi hem evlatlarının en sevdikleri yemekleri ve tatlıları yapmış hem de ne durumda olduklarının kaygısı içerisinde salona geçip onları kontrol etmemek için birbirlerini güçlükle dizginlemişlerdi. Ne zamanki yemekler hazırlandı, sofralar kuruldu, o zaman Füsun Ana, "Ben geçeceğim artık içeri Gazel Hanım, daha ne kadar dayansın benim yaşlı kalbim bu strese," deyip ayrıldı mutfaktan. Gazel Hanım her ne kadar kadının peşinden gitmek ve kuzusunu görmek istese de hem kızını utandırmamak hem de Devrim ile olan yüzleşmelerini erteleyebileceği en uzak zamana kadar ertelemek için bekledi, yüreğinde dualar ile...
Füsun Ana, misafirler için özellikle hazırlattığı salondan içeri girip de birbirlerinin sıcağına sokulmuş huzurla uyuyan evlatlarını görünce istemsiz döküldü gözlerinden yaşlar. Minik adımlarla koltuğa doğru yaklaşıp önce Havin'in sargılı kolunu ve bacağını kontrol etti, sonra da evladının yüzünü okşadı.
Genç adam, koltuğun bir köşesinde otururken genç kız, onun göğsüne başını yaslamış ve koltuğun üzerinde uzanmıştı. Bulundukları pozisyonun hiç de rahat olduğunu sanmıyordu, hatta uyandıkları an boyunlarının tutukluğu ile ilgili şikâyetlerde bulunacaklarına emindi Füsun Ana ama yine de aylar sonra ilk defa huzurla uyurken görmüştü ya evlatlarını, hiç ses etmedi. Huzurla mutlulukla ayrıldı salondan...
Mutfağa dönüp Gazel Hanıma gördüklerini anlattı, yaşlı gözleri ışıl ışıl parlarken. Onlara bu huzuru tatmaları için biraz daha zaman tanıdıktan sonra sokak kapısını sessizce açarak dışarı çıktı. Zile kuvvetlice bastı, hemen ardından sanki kapıda biri varmış da ona sesleniyormuş gibi yaparak ağzında bir şeyler geveledi.
Çalan zille birlikte yerinden sıçrayan Havin, bir an uyku sersemliği ile bulunduğu pozisyonu ve neler olduğunu anlayamadı.Masmavi gözleri, uyku mahmurluğunun izlerini taşıyordu. Kendisine endişe ile bakan o simsiyah gözler tarafından bir kez daha hapsedilirken, "Gitmedin," dedi, bir solukta...
Devrim, genç kızı kollarının arasına alıp başının üzerine sevgi dolu bir öpücük kondurdu. "Gitmem," dedi, üzerine basa basa, "Artık gitmek yok." Gözleri yeniden maviliklerle buluşurken, "Hadi bakalım senin artık bir şeyler yiyip ilaçlarını içmek gerekir he ne dersin?" diyerek gülümsedi.
O söylemeden önce hiç farketmemiş olsa da aslında bir hayli acıkmıştı Havin. "Olur," dedi mırıl mırıl bir sesle. Gözleri sevdiğinin gözlerinden biran olsun kopmak istemezken hafifçe yukarı doğru kıvrılan dudakları ve yanaklarında beliren gamzeleriyle cennetten bir manzarayı izlemek gibiydi, ona bakmak...
Devrim, onu kollarının arasına almak ve sonsuza dek bırakmamak istiyordu... Yine de genç kızın koltukta rahat bir şekilde oturmasını sağladıktan sonra ayrıldı salondan. İlk etapta nereye gideceğini bilemese de mutfaktan gelen fısıldaşmalar yönünü belirlemesini sağlamıştı. Mutfağın kapısından içeri girerken Gazel Hanım ile bir an göz göze gelse de kadın arkasını dönünce hüzünle gölgelenen yüzünü anne yarısına çevirdi.
Füsun Ana, oğlunun halinden anlamış bir şekilde "Sofrayı kurduk biz. Al Havin kızımı gel de bir şeyler yiyelim," dedi.
"Burada rahat edebilecek mi sence Füsun Sultan?" diye endişeyle sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
Ficción General♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...