22 (Did You Miss Me?)

8.1K 389 225
                                    

[Şarkı Önerisi -> Meghan Trainor - Like I'm Gonna Lose You]

-

Jeremy henüz gelmemişti, saat akşam sekiz buçuk civarlarındayken ben annemin gösterdiği misafir odasına -sanırım artık benim odamdı- eşyalarımı yerleştirmiş, duş alıp üzerimi değiştirmiş, olanları anneme üstü kapalı bir şekilde anlatmıştım. O da bu sürede benim için yemek hazırlamıştı fakat yemek istemiyordum. Yine de onun zoruyla birkaç lokma yedikten sonra salona geçtim. Koltukta oturmuş boşluğa bakıyordum.

"Kahveler geldi." elinde iki tane kupayla geldiğinde gülümsemeye çalıştım. İtiraz edecekken "Hayır, içeceksin, anne kahvesi iyi gelir bak gör." deyip kupayı elime tutuşturdu. En azından yalnız olmadığımı bilmek bana iyi hissettiriyordu.

Kahveden bir yudum aldığında sütlü olduğunu fark ettim, gerçekten güzeldi. Dudaklarımı ıslatıp anneme döndüm, "Teşekkür ederim," diye mırıldanmıştım.

"O neden?"

"Kalmama izin verdiğin için."

"September, ben senin annenim." gözlerim dolup sol gözümden bir damla aşağıya doğru aktığında bana buruk bir gülümsemeyle baktı. Elimdeki kupayı bıraktırıp beni kucağına doğru çektiğinde göz yaşlarıma kocaman hıçkırıklar da karışmıştı. O saçlarımı okşarken ben istediğim gibi ağlıyordum, kendimi sıkmama gerek olmadığını biliyordum.

Zayn...

Aklımda olan tek şey oydu. Ondan nefret ediyordum! Defalarca tokat atmak, hayalarına tekmeyi geçirip öylece bırakmak istiyordum. Bütün pisliğini yüzüne vurmak, bağırmak, çağırmak... Ama hiçbirini yapmayacaktım. Ona en büyük cezayı verecektim, susarak...

Lisedeki İngiliz edebiyatı öğretmenimin bir dersinde bunu söylediğini hatırlıyorum, bir insana verilebilecek en büyük ceza onu hiçe saymak olurmuş, Zayn'in ne kadar umursayacağından emin olmasam da kendi kendime böyle bir intikam almaya karar vermiştim.

Yaklaşık yarım saat boyunca aynı şekilde ağladıktan sonra kucağından kafamı kaldırdım. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silerken kısık bir sesle "Uyumaya gidebilir miyim?" diye sordum. Gülümseyerek beni onayladı ve yanağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra başını salladı. Ona iyi geceler dileyip odama çıktım.

-4 gün sonra-

"September!" aşağıdaki bağırışı duyduğumda gözlerimi kapatan uyku bandını çıkarıp yatağın başındaki saatten kaç olduğuna baktım, gece yarısından sonra iki kırktı. Bu saatte hangi erkek sesi büyük bir şiddetle bana sesleniyor olabilirdi.

"Zayn, git buradan. Seni görmek istemiyor." annemin sesinden onun ismini duyduğumda kalbimin çarpıntısıyla yatakta doğruldum. Tanrım, gelmişti. Yatakta en dibe giderek başımı yatak başıyla duvar arasına dayadım. Bacaklarımı kendime çekmiş onları dinliyor, aynı zamanda odaya girmemesi için yalvarıyordum.

Birkaç kere hızlı şekilde kapıların açılıp kapandığını duydum. Daha yüksek sesle "September," diye haykırdığında seslice nefesimi verip dudaklarımı ısırdım. Lütfen, lütfen gelmesin.

"Zayn! O odaya gir-" annemin sözünü yarıda kesen şey Zayn'in kapımı hızlıca açıp odaya dalmasıydı. Karanlık odada yüzüne vuran tek ışık ay ışığıydı, gözlerinin parlaklığını fark edebiliyordum fakat oraya doğru bakmamaya çalışıyordum.

Annem tam girecekken Zayn kapıyı kapatıp kilitlemiş, kilidi yere atmıştı, dışarıdan kapıya vururken daha fazla merak etmemesi için "Anne, sorun yok." diye seslenmiştim ona yere bakmaya devam ederken.

Weakness |Z.M.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin