45 (Will U Marry Me?)

4.7K 236 136
                                    

Tam yirmi üç gündür Alvin, Simon ve Theodore benimle birlikteydi. Annem onları gördüğünde çok sevmiş ve hemen kabul etmişti. Üstelik boş zamanlarında da ilgileneceğine söz vermişti. Bu benim için o kadar güzeldi ki. Onları bırakmayı asla istemiyordum.

Masama oturmuş psikoloji çalışmaya çalışıyordum. Canım o kadar çok sıkılıyordu ki inanın hiçbir şey yapasım yoktu. Bahar geldiğinden mi yoksa başka bir sebepten dolayı mı bilmiyordum fakat içimde büyük bir isteksizlik vardı. Belki de sadece yorulmuştum.

Kalemi parmaklarımın arasında döndürmeye devam ederken yan tarafta çalan telefonumla zaten derse odaklı olmayan dikkatim dağıldı. Telefona baktığımda arayanın tam da tahmin ettiğim gibi Zayn olduğunu gördüm. Başka kim olacaktı?

"Güzelim, ne yapıyorsun?"

"Ders çalışmak için uğraşıyorum ama pek becerebildiğim söylenemez. Çok sıkıldım."

Telefonun diğer ucundaki kısa kahkahasını duyduğumda gülümsedim, kalemimle oynamayı bırakmış onun yerine boş kağıda bir şeyler karalamaya başlamıştım.

"Telefonda konuşmakta olduğun ultra yakışıklı ve seksi adam tam da seni bu durumdan kurtarmak için aradı."

"Öyle mi Superman?"

"Hayır, Zuperman. Onun Zayn Malik versiyonu."

Bu sefer ben kıkırdamaya başladım. Neşesi yerindeydi, normalde onu böyle görmek benim için garip olmasa da son zamanlarda bu önemliydi çünkü her zaman bunu yakalayamıyordum. Babasından sonra gerçekten olgunlaşmıştı.

"Pekala, nasıl kurtaracaksın?"

"Hazırlanmak için kırk dakikan var. Bizim çocukların yanına gidiyoruz. Kızlar da olacak."

"Ne giymeliyim? Nasıl bir yere gidiyoruz?"

"Dışarıda yemek yiyeceğiz."

Ayağa kalkmış dolabıma göz atarken dediklerinin üzerine beyaz, boğazlı ve dizimin neredeyse iki karış üzerinde olan elbiseyi çıkardım. Altına da siyah ince külotlu çorabımı ve kahverengi çizmelerimi giyecektim. Tamam, seçim yapmak kolay olmuştu.

"Tamam, şimdi izin ver duş alayım."

"İşlerim olmasa sana eşlik ederdim."

Ah. Aptal... bunu öyle bir söyleyişi vardı ki, birden ses tonuna kadar her şey değişmişti fakat ben onun şakayla karışık söylediğini anlayabiliyordum. İçinde her ne kadar birkaç parça gerçek olsa da bunu umursamadım.

"İzin vermezdim."

"Tanrım, erkekliğimin en çılgın dönemlerini emekli öğretmen gibi geçiriyorum."

Gülmemi engelleyemezken bir yandan "O ne demek?" demeye çalıştım.

"Her neyse güzelim, beni bekletme."

Her zaman olduğu gibi cevabımı beklemeden telefonu kapattığında gülerek onu kenara bıraktım. Masama biraz düzen verip o savaş alanı görüntüsünden kurtardıktan sonra kendimi direk banyoya atmıştım. Planlarımda ders çalıştıktan sonra yapılacak en az yarım saatlik bir banyo vardı fakat şimdilik kısa bir duşla idare edebilirdim. Tabii bahsettiğim kısa duş da en az on beş dakika sürecekti.

Davranabildiğim kadar hızlı davranıp tam on yedi dakika içerisinde çıktım. Vay be, iyi sayılırdı değil mi? Üstelik saçlarımı taramam da buna dahildi.

Vakit kaybetmeden giyindikten sonra aynanın karşısına geçip eyeliner, rimel, ruj ve şeftali rengi allık dörtlüsüyle abartılı olmayan bir makyaj yaptım. Daha yeni yıkandığım için yüzümü pudra veya fondötenle kaplamak istemiyordum.

Weakness |Z.M.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin