50 (So Glad I Have You)

4.3K 239 200
                                    

                  

Makyajımı yapma işini henüz bitirmişken "September, geç kalacağız!" diye bağıran Zayn'e içten içe güldüm. Çok heyecanlıydı, işe çoktan kabul edilmişti ve başlayalı bir hafta oluyordu. Yarın günlerden Pazar olduğu ve işe gitmeyeceği için çocuklarla toplanıp dışarı çıkmaya karar vermişti. Bir nevi yeni işini kutluyordu.

Onun mutlu olması beni en çok sevindiren şeylerden biriydi. Bir haftadır ona yardımcı olmak için yanında kalıyordum. Bu yardımlarımın arasında sabah kahvaltısını hazırlamak, kıyafetlerini yıkayıp ütülemek, onu –öperek- uyandırmak gibi şeyler vardı. Bir haftadır sabahın yedisinde uyanıp onu işe gönderdikten sonra kendim hazırlanıp okula gidiyordum, yorucu oluyordu.

Annesi ve kız kardeşleri ile arasındaki sorunu halletmişti. Yani şu anda babası hariç ailesindeki herkesten özür dilemiş, kendisini affettirmişti. Gerçi babasından özür dilemesini gerektiren bir şey görmüyordum ama bunu dile getirmeyi tercih etmiyordum. Bu onun aile meselesiydi ve ben belirli bir yerden sonra müdahale edemezdim. Bunun için en doğrusu susma hakkımı kullanmaktı.

Sanırım abisini en çok özleyen Safaa'ydı çünkü onlardan özür dilemek için yanlarına gittiği gün Zayn'in kucağından bir saniye bile inmemiş, sürekli onu öpmüştü. Zayn de bu durumdan fazlasıyla hoşnut duruyordu.

"September! Şuna bak hiç umurunda mıyım? Ulan cevap versene."

Odanın kapısını açtığında ona kıkırdayarak karşılık verdim. Üzerindeki dar kotu ve bordo tişörtüyle onu görmek bana iyi hissettirmişti, her zamanki rahat tarzı yerine onu bir haftadır takım elbiselerin içinde görüyordum. Pekala, bundan asla şikayetçi değildim ama arada eskiyi özlediğimi hissedebiliyordum, he?

"Hazırım, çıkalım hadi."

Ben yanından geçip ilerlemeye başladığımda arkamdan ilerleyecek sanıyordum ama olduğu yerde durmuş bana bakıyordu. Kaşlarımı kaldırdım.

"Zayn, hem çıkalım diyorsun hem duruyorsun."

Yüzü gülümseyen bir ifade alırken "Çok güzel olmuşsun," diye mırıldandı. O an durup ben de ona gülümsemekten başka bir şey yapamadım. Bana doğru birkaç adım attıktan sonra karşımda durup önümdeki saçları geriye attı. "Ama bu güzelliği tamamlamak gerek."

Cebinden çıkardığı küçük kutuyu açıp içerisindeki kolyeyi çıkarttı. Hala gülümseyerek bakıyordum. Zayn'in çok romantik biri olmadığını biliyordum, böyle şeyleri nadir yapardı ama yaptığında da en güzeli olurdu.

Kolyeyi çıkarıp arkama geçti. Saçlarımı nazikçe bir kenara toplayıp kolyeyi taktıktan sonra eğilip enseme küçük bir öpücük bıraktı. Bütün tüylerimin dudaklarının hissiyle diken diken olduğunu hissedebiliyordum. Dudakları hala oradayken kısık, yumuşak sesiyle konuşmaya başladı.

"Bu, bana yeni işimde yaptığın tüm yardımların için. Karşılamayacağını biliyorum ama sana minnettar olduğumu göstermek istedim. Aşağıda seni bekliyorum."

Yeniden bir öpücük bıraktıktan sonra bana bir cevap hakkı tanımadan hızlı adımlarla aşağı indi. O gittikten sonra istemsizce gülmüştüm. Beni mutlu etmesini çok iyi biliyordu, piç herif.

Holdeki boy aynasına yüzümü dönüp kolyeye baktım. Üç zincirden oluşuyordu. Birincisinde dövmemin birebir aynısı olan melek kanatları, ortadakinde birkaç gül figürü ve en içtekinde küçücük, italik bir şekilde yazılmış 'İyi Ki Varsın' yazısı duruyordu. O kadar güzeldi ki, hepsinin bir anlamı vardı. Dövme zaten ikimizi simgeliyordu, ortadaki gül figürü de kendisini affettirmek için söylediği 'The Rose' şarkısından geliyordu.

Weakness |Z.M.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin