47 (I Love Your Heart)

4.9K 224 107
                                    

                  

Yanaklarımda ve boynumda hissettiğim ufak ıslaklıklarla gözlerimi araladığımda onu karşımda şişmiş gözleriyle bana gülümserken gördüm. Uyumadan önce söylediğim gibi her yerim ağrımıştı ama eğer karşımda uyandığımda bu manzara olacaksa hep böyle uyuyabilirdim sanırım. Şişmiş gözlerini hafifçe aralamış bana gülümsüyordu. Parmaklarımı dağınık saçlarının arasına geçirip onları arkaya ittirdikten sonra ben de ona gülümsedim.

"Günaydın."

"Günaydın."

Birbirimize aynı anda bunu söylerken bir yandan kollarımı arabanın arka koltuğunda mümkün olduğu kadar iki yana açmış gerinmeye çalışıyordum. Sırtımı ve tam olarak neresi olduğunu kestiremediğim birkaç kemiğimi çıtlattım. Biraz daha böyle durursam felç kalacağım için kendimi eski halime getirdim.

"Saat kaç?"

"On bir buçuk ama yorgun değilim, uykumu almışım."

Gözlerimi ovuştururken bir yandan da onu dinleyip başımı sallıyordum. Ellerimi ittirip yanaklarıma yeniden birer öpücük bırakırken "Ama sanırım birileri alamamış, ha?" dedi. Kıkırdadım.

"Yo, aldım. Ama çok acıktım."

"Şimdi çıkar bir yerlerde kahvaltı ederiz. Bradford'a geri dönene kadar beklersen orada da edebiliriz ama seninle denize karşı kahvaltı etmek istiyorum."

"Evet, kıyafetlerimiz kahvaltı etmek için yeterince uygun," dedim üzerimizdekileri göstererek. Hala dünkü kıyafetlerimiz vardı doğal olarak, değiştirme şansı bulamamıştık. "Ve yüzde bir milyon ihtimal makyajım akmıştır."

"Kendini kime beğendireceksin September?"

"İnsanların karşısında ölü gibi dolaşmak istemiyorum."

Bana sadece gözlerini devirmekle yetindikten sonra kalkıp ön koltukları düzeltti. Bu sırada ben de sıyrılan elbisemi aşağı indirmeye çalışıyordum. Hava almak için dışarı çıktığımda bir yandan telefonumu çıkarmış ön kameradan kendime bakıyordum. İyi, makyajım düşündüğüm kadar bozulmamıştı. Palyaçoya dönmemiştim ve bozulan kısmı da birkaç dakika içerisinde halletmiştim.

"Ben arabaya geçiyorum."

O da çıkmış, arabanın diğer yanında sigarasını içiyordu. Onunla biraz daha kalırdım fakat hava gerçekten soğuktu. Zaten arabaya bindikten birkaç dakika sonra gelmişti.

Yaklaşık on beş dakika sonra arabayı park ettiği yer kafe tarzıydı. Bu saatte hala kahvaltı edebileceğimizden şüpheliydim ama gittiğimiz yerde vardı. Sanırım şanslıydık.

"Zayn," diye seslendim o tabağındaki domates dilimini ağzına atmaya uğraşırken. Başını kaldırıp bana baktı. "Bir şey soracağım."

"Sor güzelim."

"Liam'la aranda ne geçti? Neden böylesiniz?"

"Bir şey geçmedi. Normaliz."

Kaşlarımı kaldırdım. Ağzından çıkan kelimelere kendisi bile inanmıyorken benim inanıp üstelemememi mi bekliyordu? Kesinlikle yanılıyordu.

"Ne demek normaliz? Zayn, benden saklama."

Seslice nefesini verdikten sonra çatalını kenara bırakıp "Bizim ayrıldığımız zaman," diyerek söze girdi. "Liam seninle konuşmaya gelmiş, yemek yemişsiniz ve sen sonra beni bir daha görmek istemediğini söylemişsin ona."

"Evet, söyledim."

"İki buçuk ay boyunca görüşmeme sebebimiz senin söylemen değildi. Beni tanıyorsun. Ben de bunun doğru olduğunu düşündüm çünkü... Ayrılmıştık. Birbirimizden uzak kalmamız lazımdı. Başta arkadaş olmayı denemiştim fakat bunun olmadığını fark ettiğimde ben de bıraktım."

Weakness |Z.M.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin