46 (Sunrise)

4.2K 231 104
                                    


Zayn, Louis ile birlikte bir kenarda oturmuş konuşuyordu. Ben ise birkaç dakika önce yanlarından kalkıp annesi ve kız kardeşlerinin yanına gelmiştim. Trisha'nın yanına oturup hafifçe omzuna dokundum.

"Nereden öğrendi?"

Başka bir şey söylememişti fakat kast ettiği kişinin Zayn olduğu açıktı. Birbirine bastırdığım dudaklarımı ayırıp "Micheal diye biri aradı, kim olduğunu ben de bilmiyorum." Dedim.

"Yaser'in şoförü."

Başımı onaylayarak salladım. Safaa sürekli ağlıyor, Doniya onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Waliyha ise annesinin yanında oturmuş ona destek olmak için elini tutuyordu. Yaser Malik'in durumu o kadar kötü değildi, doktorlar bir süre sonra normal odaya alınabileceğini söylüyordu fakat aniden gelen bu kalp krizi tüm aileyi korkutmuştu. Öyle ki Zayn'in buraya gelmesine bile bir şey dememiş, sadece susmuşlardı.

"Yaser uyandığında burada olmamasını söyler misin September?"

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bir an tereddüt ettim, her şeye rağmen onun babasıydı ve böyle bir durumda yanında olmak istiyorsa olması gerekiyordu. Zayn'in gideceğini sanmıyordum, bunu ona nasıl söylemem gerektiği hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.

"Babasını görmeye hakkı var, lütfen."

"Babası hastaneye düşmeden önce aklına gelseymiş." Waliyha'nın dediğinin üzerine bir şey söylemeden başımı Zayn ve Louis'nin olduğu yere doğru çevirdim. Bacaklarını aralayıp dirseklerini dizlerine dayamış, parmaklarını da saçlarının arasına geçirmiş yere bakıyordu. Yorgun, üzgün gözüküyordu. Bitkin.

Burada daha fazla durmaya gerek görmeyerek yanlarından kalktım. Oraya ilerleyip Zayn'in yanına oturduğumda parmaklarını saçlarının arasından çekmeden, yüzüme dahi bakmadan "Ne dediler?" diye sordu. Derin bir nefes aldım.

"Kimden öğrendiğini sordular."

"Başka?"

"Kendinde geldiğinde burada olmaman gerektiğini söylediler."

Alaylı bir şekilde güldü fakat bu gülüş alaydan daha çok acı barındırıyordu. Bu sefer parmaklarını saçlarının arasından çekip yüzünü bana çevirdi, "Gitmeyeceğim." Derken gözleri bir anlığına onlarla buluşmuş fakat hemen geri bana çevrilmişlerdi. Başımı onaylayarak salladım.

"Belki de biraz iyileştikten sonra görmen daha iyi olur Zayn, haklılar."

"O benim babam Louis, aramızda her ne olursa olsun. Onu göreceğim."

Louis ile göz göze geldiğimizde ona 'lütfen' der gibi baktım. Üstüne gelmesini istemiyordum çünkü hem inat edecek, belki olayı büyütüp Louis'yle kavga edecekti hem de zaten gitmeyecekti. Bakışlarımın ne anlama geldiğini anlayan Louis bir şey söylemeden ayağa kalkıp gitti. Nereye doğru ilerlediğine bakmamıştım.

"Ya ona bir şey olursa Sep?" birkaç dakikalık sessizliğin ardından çatallı sesiyle bana fısıldamasıyla birlikte durdum. Dudaklarımı hafifçe dişlerken sorusuna verecek bir cevap arıyordum.

Babasının ölümü Zayn için kesinlikle bir yıkım olurdu. Her ne kadar ondan uzaklaşmış gibi dursa da hala içinde ona karşı olan büyük hayranlık, sevgi, bağlılık duruyordu. Kolay kolay yok olmasını kimse bekleyemezdi.

"Olmayacak, kötü düşünme. Baban güçlü bir adam."

Sadece onu rahatlatmak için söylediğim bu birkaç kelimeye inanmıyordum. Babasını er ya da geç kaybedecekti. Bunun şimdi olacağını savunmuyordum ama yine de onun için pek umutlu değildim. İçimde Yaser Malik'e karşı olan öfkeden dolayı mı, bilmiyordum. İşin bu kısmını düşünmek istemiyordum.

Weakness |Z.M.|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin