♣ Ön İzleme ♣

3K 137 36
                                    

18.Bölüm alıntısıdır.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun ha?! Piskoloğa gitmek sana yaramadı herhalde! (Zeynep'in bileğini daha sıkı kavrar.) Merkeze gelip, Turgutla görüşmek de ne demek!" dedi hırçınca Kerem. Sımsıkı tuttuğu bileğimden dolayı sıklıkla yüzümü buruşturuyordum. Canım hayli yanıyordu. Yutkundum.

"Kızıl, canım acıyor. Bırak bileğimi." dedim. Hadi ama! Sesimin daha güçlü çıkması gerekti. Oysa bu iki cümleyi söylerken sesim yalvarırmış gibi çıkmıştı. Derin bir nefes verdim. Kerem sıkı sıkıya tuttuğu bileğimden güç alarak aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapattı. Artık göğüslerimiz birbirimize değiyordu. Henüz nedenini anlamadığım sinirden ötürü nefes alışveriş döngüsü hızlanmıştı. Nefesi bile başkaydı adamın, nane kokuyordu. Bunları düşünürken heyecanlanmıştım. Bileğimi tam gevşetmişti ki tekrar sıktı.

"Asıl canın Turgutla konuştuktan sonra yanacak! Neden burdasın, açıkla!" dedi fısıltıyla. Sakin olmaya çalışıyordu ama başaramadığı düpedüz ortadaydı. Dudaklarımı ıslattım, bakışları bir anlığına dudaklarıma inse de saniyeler içerisinde tekrar dikmişti yeşillerini kahvelerime.

"Burda çalışacağım." dedim düz bir ses tonuyla. Kerem'in göz rengi iyiden iyiye koyulaşmıştı ve ben hayli korkar bir durumdaydım.

"SEN NE DEDİĞİN FARKINDA MISIN?! ÇALIŞACAĞIM DİYOR YA! (Zeynep'i süzer.) BİR DE GÜZELCE GİYİNİP GELMİŞ! BAK KIVIRCIK, SEN CV'Nİ BÜYÜK BİR ŞİRKETE VERMEYE GELMEDİN FARKINDA MISIN?! HEM.. KİM SOKTU BU FİKRİ AKLINA? ÖMER, DEĞİL Mİ? ÖMER. SİKECEĞİM O İBNENİN BELASINI!" dedi büyük bir sinirle. Bileğimi kurtarmak için birkaç hamlede bulundum ama hiçbir işe yaramadı. Acaba ben bu herife, Kızıl yerine Hulk falan mı desem? Şu durumda düşündüğüme bak ya. Kızıl'ın omzunun ardından arkaya baktım. Az önce salon gibi olan yerde olan herkes kapının girişindeydi ve bize bakıyordu. Kızıl bir adım geriye attı ve derin bir nefes aldı ama hala bileğimi bırakmamıştı. Buradan -tabi sağ sağlim çıkabilirsem- çıktıktan sonra ya Ortopediciye ya da kırık çıkıkcıya gidecektim herhalde. Bileğimi artık hissetmiyorum çünkü.

"KAPININ ÖNÜNDEKİLER, ÜÇE KADAR SAYIYORUM! SİKTİR OLUP GİDİN, HEMEN!" dedi sertçe. Kaşlarım çatılmıştı. Kapıya arkası dönüktü, nasıl fark etmişti ki? Daha Kızıl dediğini yapıp üçe kadar saymadan kapının önünde kimse kalmamıştı. Hatta en son kapının oradan ayrılan Ömer, kapıyı bile kapatmıştı. Aramıza koyduğu bir adımlık mesafeyi tekrar kapattı, Kızıl. "Burda çalışamazsın."

"Çalışacağım."

"Çalışmayacaksın." dedi ifadesizce. Derin bir nefes aldım.

"ÇALIŞACAĞIM, KIZIL!" dedim ilk kez sesimi yükselterek. Kaşlarını havaya kaldırdı ve nihayet bileğimi bıraktı. Birkaç adım geriye giderek aramızdaki mesafeyi açtı. Derin bir nefes alıp bileğimi ovdum, kıpkırmızıydı ve eminim ki moraracaktı.

"Çalışacaksın öyle mi?"

"Aynen öyle!" dedim kesin bir dille. Sinirle gözlerini kapatıp açtı ve belindeki silahı çıkardı. Gözlerim fal taşı gibi açılırken silahı bana doğru uzattı.

"Al, burda olacaksın ya hani. Silahı tutman gerekecek. Hatta ateş etmen, birini öldürmen. Turgutla görüşmeden önce, bunu yapmalısın bence." dedi ve silahı uzatmaya devam etti. Ellerim titremeye, avuç içim terlemeye başlamıştı ama ne olursa olsun vazgeçmeyecektim. Silahı elime aldım. Televizyonda gördüklerim gibi değildi. Yani aynıydı dış görünüşü ama hayli ağırdı. Yutkundum. Ve parmağımı silahın üzerinde dolaştırmaya başladım. Kızıl, boğazını temizledi. "Sana bakasın diye vermedim onu. Burda çalışacaksın ya hani, zaten bol bol bakarsın. Şimdi o silahı bana doğru doğrult. Anlıma nişan al." dedi. Şaşkınlıkla Kızıl'a bakakaldım. Ne diyordu bu adam?

Başlangıç: Tehlikeli KızılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin