22.Bölüm: "Savaş alanı"

4.6K 205 30
                                    

Bu bölümde ZeyKer'in yakınlaşması için büyük bir bölüm olsa da; geçiş bölümüdür.

Bölüm şarkısı: Güliz Ayla - Bahsetmem Lazım.

Multimedyadaki fotoğraf bölüm içindendir :)

Bölümün son kısmı hariç tümü Zeynep'in ağzından yazılmıştır.

Kızılla benim ona 'Selam' diyişim ve de onun olumlu anlamda kafa sallaması dışında hiç konuşmadık. Adam yine buzul çağına dönüş yaptı. Artık yaptıklarına bir anlam veremiyorum. Bir yakın, bir uzak... bazen gözlerimin içine bakıyor, diyorum ki tamam. Bütün gün böyle kalabilirim. Ama bazen de 'seri katil' misali bakıyor. Dengesiz bildiğin. Ama yaptığı her dengesizlik beni ona çekiyor sanki. Bende en az Kızıl kadar dengesizim sanırım. Neyse. Sabah sabah kafaya takıp bütün günümü mahvetmek istemiyorum. Merkeze geleli yarım saati geçiyordu ve ben boş boş Pelin'in yanın da oturuyordum. Hala Kızılla olan çalışmalarımız sürüyordu. Silah kullanmayı az çok becersem de bıçak olayı bana tersti sanırım. Bir türlü fırlattığım bıçak hedefe ulaşmıyordu.

Bugün burası hayli hareketliydi. Kamp mı ne varmış. Anlamadım bende tam. Kızıla sorarım dedim herif yine gelmedi bugün. Sadece bizim da ha doğrusu beni çalıştırdığı günlerde geliyor merkeze. Onun dışında hangi cehennemde bilmiyorum. Hanzoyu merak etsem de, aramıyorum. Ne diyeceğim ki? Derin bir nefes verip tabletiyle uğraşan Pelin'e baktım. "Bu kamp meselesi ne ve tüm kızlar neden bu kadar heyecanlı?" diye sordum. Bakışlarını tabletinin ekranından ayırmadan gülümsedi.

"4 yıldır ritüel haline gelen bir etkinlik. Sonbahar'ın ortasında yani Ekim ayının başlarında falan toparlanır ve her yıl gittiğimiz kamp alanına gideriz. Bu hem kafa dağıtmak hem de fiziksel antreman yapabilmemiz için büyük bir fırsattır bizim için." dedi açıklama yaparak. Anladığımın nişanesi olarak başımı iki yana salladım. Yine bakışlarını ekrandan kaldırmayarak devam etti. "Bende şimdi hangi odada kimin kalacağını ayarlıyorum." dedi tabletin ekranına parmak uçlarını dokundururken. Merakla kafamı tablete doğru eğsem de tableti göğsüne bastırıp kaşlarını çatarak bana baktı. "Heeeyy! Sürpriz!"

"Yaa! Ben senin arkadaşın değil miyim? Hem kiminle aynı odada kalacağımı bilmeye hakkım var! (Kaşlarını havaya kaldırır.) Bir dakika ya, bu kamp değil mi? İki kişi bir çadıra nasıl sığacak ki?" dedim yeniden başka bir konuya geçiş yaparak. Bir yandan da tablete bakmaya çalışıyordum ama Pelin her seferinde engel oluyordu.

"Çadırda kalmıyoruz zaten. Ahşap iki kişilik odalar var. Küçük bir köy gibi." dedi tableti benden saklamaya çalışarak. Şaşkınlıkla gözlerimi açtım.

"Oha! Kamp ulan bu, kamp! Çadırsız kamp mı olur?" dedim yüzümü buruşturarak. Hala tablete bakmak için savaş veriyordum ama her seferinde engel olmayı iyi biliyordu. Pelin kahkaha atıp ayağa kalktı.

"Kerem Sayer'in kampıysa olur!" dedi ve hızla odadan çıktı. Yanıt bile verebilecek zamanım olmamıştı, o derece hızlıydı yani. Arkasından öylece bakakalmıştım. Kerem Sayer mi dedi o? Hani şu benim Kızıl? Derin bir nefes verip arkama yaslandım. Sanırım, Kızılla geçecek bir orman macerasına hazırlıklı olmam gerekti. Bir dakika ya... belki hiç bulaşmaz? Peki ben bunu istiyor muyum ki? İstemiyorum. Yani... sanırım öyle. Yahu ben bu herife bu kadar çabuk nasıl bağlandım? Gözlerimi kapatıp kafamı geriye yaslandım. İçeri biri girdi ama bakışlarım tavanda olduğu için kim olduğunu bilmiyorum. Sandalyenin çekiliş sesi geldi.

"Tavanı izleyecek kadar düşüncelisin demek. Neyi düşünüyorsun?" dedi biri. O sesin geldiği yöne çevirdim bakışlarımı. Pusat, denen çocuk. İfadesizce ona baktım.

Başlangıç: Tehlikeli KızılHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin